Perspektif

COVID-19 pandemisi, küresel toplu ölümlerin ortasında aşı milyarderleri doğuruyor

COVID-19 aşılarının üretiminden elde edilen kârlar, toplam 19,3 milyar dolarlık servete sahip dokuz yeni milyarder doğurdu. Aşı üretimi ile uğraşan şirketlerle ilişkili sekiz milyarder de servetlerini 32 milyar dolar artırdı.

Küresel kitlesel ölümlerin ve yoksullaşmanın ortasında özel servetin tiksindirici birikimini açığa çıkaran sarsıcı rakamlar, G20 Küresel Sağlık Zirvesi öncesinde bir yardım kuruluşları birliği tarafından hazırlanan bir raporda yayımlandı.

Hindistan’ın Srinagar şehrindeki bir krematoryumda, COVID-19’dan hayatını kaybetmiş bir kişinin yakıldığı odun yığının başında dua eden aile üyeleri, 25 Mayıs 2021. (AP Photo/ Dar Yasin)

Rapor’un hesabına göre, Moderna ve Pfizer CEO’larının ve milyarderlere dönüşen yatırımcıların yeni kazandıkları servetleri, “düşük gelirli” olarak adlandırılan ülkelerdeki 780 milyon kişinin tamamının 1,3 kez aşılanmasının maliyetini karşılayabiliyor.

Geçtiğimiz yıl boyunca, daha önceden de milyarder olanlar tarafından kazanılan 32 milyar dolar, Hindistan’daki 1,4 milyar insanın tamamının tam aşılanmasının maliyetini karşılayabilmektedir. Vakaların son iki ayda ikiye katlandığı ülke, COVID-19 felaketinin yeni merkez üssü konumunda. Kaydedilen günlük ölümler 4 bine yükselirken sağlık sistemi çöküyor; mezarlar ve krematoryumlar cesetlerle dolu.

Yeni aşı milyarderleri arasında Moderna’nın CEO’su Stéphane Bancel (4,3 milyar dolar); BioNTech’in CEO’su ve kurucu ortağı Uğur Şahin (4 milyar dolar); Moderna’nın kurucu yatırımcısı ve immünolog (bağışıklık uzmanı) Timothy Springer (2,2 milyar dolar) ve Moderna’nın başkanı Noubar Afeyan (1,9 milyar dolar) bulunmakta.

Bu bireylerin biriktirdiği muazzam servetin temelini, aşıların geliştirilmesi ve üretimi için yaklaşık 10,5 milyar dolarlık kamu kaynağı harcaması ile birlikte Ulusal Sağlık Enstitüleri’nde (NIH) ve üniversite laboratuvarlarında hükümetler tarafından finanse edilen araştırmalar oluşturuyor.

Toplumsal olarak üretilen bilimsel başarıların özel kişilerce sahiplenilmesi, Moderna, Pfizer-BioNTech ve diğer şirketlerin aşı fiyatlarını üretim maliyetlerinin en az yüzde 20 üzerinde tutmasına ve aşılara son derece ihtiyaç duyan ülkelerin daha ucuz jenerik aşılar üretmesini engelleyen tekel kontrolünü güvence altına almasına olanak verdi.

Bunların da ötesinde, büyük ilaç-biyoteknoloji milyarderlerinin servetleri, hükümetin devasa nakit akışı ile desteklenen, yükselen bir borsa tarafından şişiriliyor. Örnek vermek gerekirse, Moderna’nın hisse fiyatları geçtiğimiz yıl dört katına çıktı.

Moderna ve Pfizer CEO’ları ve yatırımcıları bu konuda en belirgin olanlar arasında olsalar da tek “pandemi vurguncuları” onlar değiller. Forbes dergisinin geçen ay hazırladığı yıllık raporun ayrıntılarıyla anlattığı gibi, dünyadaki milyarderlerin toplam serveti geçtiğimiz yıl yüzde 60’tan fazla artarak 8 trilyon dolardan 13,1 trilyon dolara yükseldi. Pandemi ve onun sosyoekonomik etkileri geçtiğimiz yıl boyunca küresel ölçekte en az 255 milyon tam zamanlı işi ortadan kaldırdı ve bu durum, Dünya Bankası’na göre, 2021’de 150 milyon insanı daha aşırı yoksulluğa sürükleyecek.

Aşı üretimi, egemen oligarşi içerisinde küçük bir katmana muazzam bir servet kazandırırken, dünya nüfusunun büyük bir çoğunluğunun aşılara erişimi engellendi. Aşıların dağıtımı, milliyetçilik, vurgunculuk ve büyük emperyalist güçlerin pandemiyle mücadele için uluslararası ölçekte koordine edilen bir kampanyayı düpedüz sabote etmesi eliyle engellendi.

Şirketler ve mali sermaye, üretim tekelini etkin şekilde kırarak COVID-19 aşılarının patentlerinden feragat edilmesi için Dünya Ticaret Örgütü’ne yapılan çağrılara gaddar bir şekilde direniyor. Şirketler ve lobicileri, teknolojinin transferinin ve diğer ülkelerde üretim kapasitesinin genişletilmesi aylar alacağı için feragatin etkisiz olacağı konusunda ısrar ettiler. Bu argüman, aylardan beri, bu ülkelerin insanları hayatlarını kurtarabilecek aşıdan yoksun halde ölürken ileri sürülmeye devam ediyor.

24 Mayıs Pazartesi günü Dünya Sağlık Örgütü’nün 74. Dünya Sağlık Kongresi’nin açılışında, DSÖ Genel Direktörü Tedros Adhanom Ghebreyesus, bu yıl şimdiye kadarki koronavirüs vakalarının sayısının 2020’nin tamamını aştığını ve mevcut eğilimler göz önüne alındığında, ölü sayısının yaklaşık üç hafta içerisinde 2020’nin toplam ölü sayısını aşacağını belirtti.

Geçtiğimiz haftalarda yayımlanan bir raporda DSÖ, pandeminin resmi rakamlara yansıtılandan üç kat daha fazla insanı öldürmüş olabileceği tahmini yürüttü. Bu tahmin, gerçek küresel ölüm oranını 10 milyonun üzerine çıkarmış oluyor.

Küresel aşı dağıtımındaki büyük eşitsizliğe işaret eden Ghebreyesus, “Devam eden aşı krizi, pandemiyi kalıcılaştıran bir adaletsizlik skandalıdır,” diyor ve dünyadaki aşıların yüzde 75’inin sadece 10 ülkede uygulandığını belirtiyordu.

“Bunu söylemenin nazik bir yolu yok. Dünyadaki aşıların çoğunu yapan ve satın alan ufak bir grup ülke, dünyanın geri kalanının kaderini kontrol ediyor,” diyen Ghebreyesus, sözde aşı dağıtımına eşitlik sağlaması amacıyla kurulan küresel kuruluş COVAX’a sağlanan “büyük ölçüde yetersiz” dozlara dikkat çekti.

COVAX’ın açıklanan amacı, 2021’in sonuna kadar iki milyar doz aşı dağıtmaktı. Bu ayın başlarına kadar 215 ülkede sadece 70 milyon doz dağıtmayı başarabildi; bu sayı o ülkelerin toplam nüfuslarının yüzde 1’ini bir kez bile aşılamaya yetmeyecek kadar az.

Dünya nüfusunun yüzde 17’sini oluşturan Afrika, dünya çapındaki aşılamanın sadece yüzde 1,5’ini oluşturuyor. COVAX, Somali’de 15 milyon kişiye sadece 300.000 doz, Nijer’de 23 milyon kişiye 355.000 doz ve Libya’da 6,8 milyon kişiye 175.000 doz dağıtabildi. Ortadoğu’da 39 milyon Iraklı için sadece 336.000, 43 milyon Cezayirli için 364.800 ve işgal altındaki topraklardaki 4,7 milyon Filistinli için 164.000 doz sağlandı. Benzer rakamlar, örneğin 12 milyon nüfuslu Bolivya’nın sadece 421.000 doz aldığı Latin Amerika’daki yoksul ülkelerde ve Filipinler’in 108 milyonluk nüfusu için sadece 2,6 milyon doz aldığı Asya’da da karşımıza çıkmaktadır.

Başta Washington olmak üzere büyük emperyalist güçler, aşılardan aslan payını kendileri almak için COVAX’ın etrafından dolanarak doğrudan Pfizer, Moderna ve diğer şirketlerle anlaşmalar imzaladığından bu uluslararası kurum en başından itibaren aşılardan yoksun bırakıldı ve adil dağıtım görevi sabote edildi.

Hindistan hükümetinin, kendi politikaları tarafından körüklenen pandeminin kontrolsüz yükselişine, ülkenin Serum Enstitüsü’ne (SII) –dünyanın en büyük aşı üreticisi– tüm ihracatı durdurma emri vererek yanıt vermesiyle bu aşı milliyetçiliğinin korkunç etkileri daha da şiddetlendi. Bunun sonucunda, dünyanın en yoksul ülkelerinde ilk dozunu almış olan on milyonlarca sağlık emekçisi ikinci dozu alamayacak.

ABD ve Avrupalı emperyalist güçler, krize, okyanusta bir damladan da az olan miktarda aşı vaatleriyle yanıt verdiler. Biden yönetimi 80 milyon ve Avrupa Birliği 100 milyon doz aşı taahhüt etti.

Küresel vaka ve ölümler her gün yeni rekorlar kırarken, bu yanıt sadece kalpsiz değil, aynı zamanda akıl dışı ve gerçekten de akıl almaz görünüyor. Küresel koronavirüs pandemisinin ulusal temelde sonu gelmeyecek. DSÖ’den Ghebreyesus’un uyardığı gibi “Aşılama oranı ne olursa olsun hiçbir ülke düzlüğe çıktığını varsaymamalı.” Virüs Hindistan, Brezilya ve diğer ülkelerde kontrolsüz bir şekilde yayılırken, aşıya dirençli yeni varyantların ortaya çıkma tehlikesi devam ediyor.

Kapitalist hükümetlerin ve egemen sınıfların, küresel bir aşı kampanyasına yönelik şiddetli ihtiyaca karşı canice kayıtsızlığı, onların pandemiye yönelik tüm caniyane yanıtları ile uyum içerisindedir. En başından beri insan hayatının korunması, bankaların ve şirketlerin kâr çıkarlarına ve ellerinde akıl almaz servet yoğunlaştıran egemen oligarşiye tabi kılınmıştır.

Pandemi, kapitalist ulus devlet sistemini ortadan kaldırmanın, mali oligarşinin biriktirdiği servete el koymanın ve üretim araçlarının özel mülkiyetine son verilmesinin gerekliliğini, yaşama hakkının kendisinin de dahil olmak üzere emekçilerin hak ve çıkarlarını savunmanın önkoşulu olarak ortaya koymuştur.

Dünyanın dört bir yanında işçiler, kapitalizmin COVID-19 pandemisine verdiği yanıtın yarattığı toplumsal felaket tarafından körüklenen mücadelelere giriyor. Bu mücadeleler, işçileri ulusal sınırların ötesinde, insan ihtiyaçlarını oligarkların kâr ve zenginliklerinin önüne koyan ortak bir mücadelede birleştirecek şekilde sosyalist ve enternasyonalist bir program ile donatılmalı ve kapitalizmin savaş yönelimine karşı işçi sınıfının uluslararası birliği ileri sürülmelidir.

Loading