Karl Liebknecht 150 yaşında

Adı militarizme ve savaşa karşı mücadeleyle Karl Liebknecht’inki kadar ayrılmaz bir şekilde bağlantılı olan başka bir sosyalist daha yoktur. Kendi partisine karşı isyan etme cesareti ve kararlılığı, savaş kredilerine karşı tek Sosyal Demokrat milletvekili olarak oy kullanması, zulme ve baskıya rağmen Birinci Dünya Savaşı’na karşı ajitasyon yapması ona milyonlarca işçinin saygısını ve desteğini kazandırdı.

Karl Liebknecht

Kitlesel ölçekte ortaya çıkan işçi ve asker konseylerinden iktidarı almak ve mümkün olduğu kadar eski rejimi korumak için elinden gelen her şeyi yapan Almanya Sosyal Demokrat Partisi’nin (SPD) ihanetine karşı Kasım 1918 devrimine Rosa Luxemburg ile birlikte önderlik etti. 9 Kasım’daki kitlesel bir mitingde “Özgür Sosyalist Almanya Cumhuriyeti”ni ilan etti. Aralık ayı sonunda Almanya Komünist Partisi’nin (KPD) kurucusu ve Ocak ayı başında Spartaküs ayaklanmasının lideriydi.

Bunun bedelini hayatıyla ödedi. 15 Ocak 1919’da Karl Liebknecht ve Rosa Luxemburg, Friedrich Ebert ve Philipp Scheidemann’ın Sosyal Demokrat hükümeti tarafından devrimi kana boğmak için başkente gönderilen Freikorps askerlerinden oluşan gerici bir özel kuvvetler birliği tarafından öldürüldü. Cinayetler, Silahlı Kuvvetler (Reichswehr) Bakanı Sosyal Demokrat Gustav Noske’nin onayıyla işlendi.

Marx ve Engels’in vaftiz çocuğu

Karl Liebknecht, sosyalizmle bir ölçüde beşikte tanıştı. August Bebel ile birlikte Alman Sosyal Demokrasisinin en önemli lideri olan Wilhelm Liebknecht’in beş oğlundan ikincisi olarak 13 Ağustos 1871’de Leipzig’de doğdu. Johann Sebastian Bach’ın bir zamanlar kantor olarak sahne aldığı ve şaheserlerini sunduğu Leipzig’deki Thomaskirche’de vaftiz edildi. Onun vaftiz ebeveynleri –orada olmayan ancak bunu yazılı olarak kabul ettiklerini belirten– Karl Marx ve Friedrich Engels’ti.

August Bebel (ön tarafta ortada) ve Wilhelm Liebknecht (onun arkasında). 1889’da SPD parlamento grubunun üyeleri.

Karl Liebknecht, çocukluğunda, anti-sosyalist yasalar nedeniyle şehirden sürülen ve babasıyla Leipzig’in banliyösündeki bir evi paylaşan Bebel ile aynı çatı altında birkaç yıl yaşadı. Liebknecht, SPD’ye ancak 1900 yılında, 29 yaşındayken katıldı. Babası, siyasete girmeden önce bir meslek öğrenmesi konusunda ısrar etmişti. Leipzig ve Berlin’de hukuk okudu, 1897’de Würzburg’da yüksek onur derecesiyle (magna cum laude) doktorasını tamamladı ve avukat oldu.

Hukuki ve siyasi faaliyetleri giderek birbirine karıştı. Anti-sosyalist yasalar kaldırıldıktan sonra bile sosyalistlerin bir ayağının hep hapiste olduğu bir ülkede, mahkeme salonu bir ajitasyon meydanı haline gelmişti. Liebknecht burada, savaş ve Kasım devrimi sırasındaki faaliyetini karakterize edecek cesareti ve gözü pekliği gösterdi.

1904’te Königsberg gizli birlik davasında uluslararası ün kazandı. Devlet savcısı tarafından Rusya’ya devrimci yazılar kaçırmakla, “gizli örgütsel komplo kurmakla” ve Rus Çarına hakaret etmekle suçlanan dokuz Sosyal Demokrat üyeyi savundu. Sanıklar arasında, tutuklanan ve soruşturma boyunca beş ay gözaltında tutulan Prusya eyaletinin sonraki başbakanı Otto Braun da vardı.

Liebknecht ve Sosyal Demokrat milletvekili Hugo Haase, mahkeme salonunda hukuki savunmanın sorumluluğunu üstlendiler; Haase ve August Bebel, Reichstag’da paralel olarak Şansölye Bernhard von Bülow’u sorguladı. Sonuç olarak, üç beraat ve her biri birkaç aylık altı ceza ile sonuçlanan dava, Çarlık despotizmine ve Prusya makamlarının Çar’ın gizli polisi Ohrana’nın adamlarıyla işbirliğine yönelik yıkıcı suçlama haline geldi.

Liebknecht’in kapanış sözleri bir savunma değil, bir suçlamaydı:

Sayın savcı diyor ki: Burada önümüze çıkan yazılardan daha ayıp ne olabilir. Daha utanç verici bir şey biliyorum, bu yazıların dayandığı Rusya’daki koşullar…

Rusya’nın koşullarını; halkın her türlü haktan mutlak surette yoksun oluşunu, bürokrasinin yozlaşmasını ve kanlı gaddarlığını, tüm kısıtlamalardan arınmış korkunç hukuk sistemini, ‘yargılama işlemleri’ni, kırbaçları, köylülerin, Yahudilerin ve işçilerin katledilmesini göz önünde bulundurursak, modern Rus tarihinin üzerinde iki kelimenin asılı olduğunu görürüz: Rus kraliyetinin iki amblemi, Sibirya ve Schlüsselburg. [Schlüsselburg kalesi hapishane işlevi görürken, Sibirya siyasi mahkûmların sürgün yeriydi.—PS]

Karl Liebknecht, yaşamı boyunca, temkinli olan ve giderek muhafazakârlaşan SPD önderliğinden çok daha yakın olduğu Rus Sosyal Demokrasisinin devrimci kanadıyla yakın bağlarını sürdürdü. İkinci eşi, sanat tarihçisi Sophie Ryss, Rusya’da doğmuştu. Sophie, Rosa Luxemburg’un en yakın arkadaşı oldu.

Lev Troçki, Liebknecht’in öldürülmesinden üç gün sonra Petrograd Sovyeti’nin bir toplantısında yaptığı anma konuşmasında bu konuyu ele alarak şunları söylemişti:

Liebknecht bizim için Alman önder değil ve Rosa Luxemburg da bizim için, kendini Alman işçilerinin başına geçiren Polonyalı sosyalist değil; ikisi de bizim, onlar bizim kardeşlerimiz, onlara kopmaz manevi bağlarla bağlıyız…

Liebknecht’in dairesi, Almanya’da, Berlin’de herhangi bir göçmen için en iyi karargahtı; Alman emperyalistlerinin Rus gericiliğine yaptığı hizmetlere karşı Alman parlamentosunda, Alman basınında ne zaman bir ses yükseltilmesi gerekse, Karl Liebknecht’e döndük ve onları emperyalizmin suçlarına karşılık vermeye zorlamak için her kapıyı çaldı, Scheidemann ve Ebert’inkiler dahil olmak üzere her kafaya başvurdu.

ABD’de ajitasyon gezisi

Sarsılmaz enternasyonalizmi, sağlam anti-militarist duruşu ve asıl görevin gençliği sosyalizme kazanmak olduğuna olan inancı, Karl Liebknecht’in en önemli siyasi özellikleriydi. Biri 1908’den itibaren Prusya eyalet parlamentosunda, diğeri 1912’den itibaren Reichstag’da olmak üzere iki parlamenter görev ve ayrıca bir avukat olarak sorumluluklarının ağır yükü altında olmasına rağmen, İkinci Enternasyonal’e ve Sosyalist Gençlik Enternasyonali’ne (SGE) katıldı. SGE’nin kurucu üyesiydi ve 1907’de yazışma bürosunun başkanı oldu.

Karl Liebknecht, Aralık 1918’de Tiergarten, Berlin’deki bir mitingde konuşuyor

1910’da Liebknecht, Amerika Sosyalist Partisi’nin davetini kabul etti ve kongre seçimleri öncesinde Amerika Birleşik Devletleri’nde bir ajitasyon turuna çıktı. Üç hafta içinde New York’tan Philadelphia, Pittsburgh, Detroit, Chicago ve St. Paul’e kadar Kuzeydoğu ve Ortabatı sanayi merkezlerindeki 25 toplantıda konuştu.

New Yorker Volks-Zeitung, Harlem River Park’taki bir salonda turu başlatan toplantıda 4.000 işçinin gösterdiği coşkulu karşılamayı şöyle bildiriyordu:

… Alman yoldaşımızın ateşli mücadelecilik ve devrimci sınıf bilinci ile dolu canlı konuşmasına eşlik eden coşku, işçileri oraya genel bir merakın getirmediğini kanıtlıyordu ve tekrarlanan alkış patlamalarının gösterdiği içten, heyecanlı fikir birliği, Dr. Karl Liebknecht tarafından bir saatten fazla süren harika konuşmada vurgulanan sayısız noktanın altını çiziyor ve bunları kutluyordu.”

Liebknecht dinleyicilerini hoş bir şekilde şaşırtmıştı, çünkü beklendiği gibi “Alman parti ilişkilerinin ayrıntılı bir açıklamasını” yapmamıştı. Bunun yerine, “modern toplumun durumunun olağanüstü bir analizini, uluslararası Sosyal Demokrasinin içsel özünün eşsiz bir nitelendirmesini ve aynı zamanda Avrupa ve Amerikan işçi ilişkileri ve hareketi arasında tartışmasız biçimde zekice bir karşılaştırma” yapmıştı.

Volks-Zeitung, Liebknecht’in ana mesajını özetlerken; Amerika sadece sürgüne gönderilen ve zulme uğrayan Avrupalılar için bir sığınak değildir ve “süt ve balın fışkırdığı vaat edilmiş topraklar” olarak görülmemektedir, aynı zamanda o, “yüksek kapitalizmin ülkesi, cadının yüksek sermaye kazanıdır,” diye yazıyor ve şöyle devam ediyordu:

Kapitalist gelişme, diye devam etti Liebknecht, dünya ekonomisini ve dolayısıyla tüm kültürel dünyadan sermaye için tek bir toprak yaratmıştı. Ancak sermayenin uluslararası olarak ortaya çıkması gibi, karşılığını uluslararası proletarya biçiminde karşı konulmaz bir şekilde üreten uluslararası bir etkiye de sahiptir. Proletarya, kapitalistlerin gücüne meydan okumak için birleştirilmeli, uluslararası olarak örgütlenmelidir, diye devam etti. Onlar, dünya pazarında rakipler, aç kurtlar olarak duruyorlar ancak söz konusu örgütlü işçilerle mücadele olduğunda, tüm dünyanın kapitalist sınıfı “birleşmiş kardeşler”dir. (Alkışlar)

Bugün sosyalizm artık bir ütopya veya bir rüya değil. Onun temel kavramı sınıf mücadelesidir, sınıflar arası mücadelenin modern zamanın tüm hareketlerinin merkezi olduğunun kabul edilmesidir, diye belirtti Liebknecht. Bir birey olarak işçi, harçla taşa, çimentoya bağlanmadığı sürece, kum fırtınası tarafından oraya buraya savrulabilen bir kum tanesidir. İşçi sınıfının çimentosuna dayanışma denir. Yüzde 90’ı oluşturan işçiler birleşirlerse, yüzde 10’u oluşturan kapitalistlere karşı her şeyi başarabilirler.

Militarizm ve Anti-Militarizm

Liebknecht 1907’de en önemli kitabını, Militarizm ve Anti-Militarizm’i yayımladı. Almanya’da Genç İşçiler Derneği’nin bir yıl önce Mannheim’daki ilk genel kurulunda yaptığı konuşmaya dayanan kitabın temel hedefi, gençlere yönelik sosyalist eğitim olacaktı.

1918 Kasım Devrimi: Brandenburg Kapısı’ndaki devrimci işçiler

Kitap hemen yasaklandı ve Liebknecht vatana ihanetle suçlanarak bir buçuk yıl hapis cezasına çarptırıldı. Kendisini savunduğu duruşma, cezasını çekmeye başlarken kendisine bir şeref kıtası gönderen Berlin’deki işçiler arasında onu son derece popüler hale getirdi.

Liebknecht, militarizmi yalnızca dışsal saldırganlığın bir aracı olarak değil, aynı zamanda iç baskının da bir aracı olarak kavramıştı:

Militarizm, dış düşmana karşı bir silah ve savunma aracından ibaret değildir yalnızca. Sınıf uzlaşmazlıkları keskinleştiği ve proletaryanın sınıf bilinci güçlendiği ölçüde gün geçtikçe ön plana geçen, militarizmin dış biçimini ve iç kimliğini gittikçe daha çok belirleyen, bir ikinci görevi daha vardır: Bu görev, var olan toplumsal düzeni korumaktan ve kapitalizmle gericiliği işçi sınıfının kurtuluş mücadelesi karşısında savunmaktan ibarettir. [1]

Liebknecht, militarizmin tarihsel ortaya çıkışına, çeşitli kapitalist ülkelerdeki özelliklerine ve her sosyal demokrat partinin ona karşı mücadelesine genel bir bakış sunar. Sosyal Demokrasinin anti-militarizmi ile anarşistlerin küçük burjuva anti-militarizmi arasında keskin bir ayrım yapar:

Anarşist anti-militarizmin ve sosyal demokrat anti-militarizmin hedefi eğer sloganla yetinilirse, birdir: Militarizmin ortadan kaldırılması, ülke dışına yönelen kadar ülke içine yönelen militarizmin de. Bununla birlikte sosyal demokrasi, militarizmin özüne ilişkin anlayışına uygun olarak, tek başına militarizmin eksiksiz biçimde ortadan kaldırılmasının imkânsız olduğunu düşünür: Militarizm ancak kapitalizmle, son sınıflı toplumla birlikte ortadan kalkabilir. [2]

Yöntem söz konusu olduğunda, anarşizm, özellikle bu konuda, ahlaki coşkuya, ahlakın itici gücüne, insanlık, adalet kanıtlarına, kısacası militarizmin sınıf kimliğini göz önüne almayan ve onu genel olarak, geçerli bir koşulsuz buyruğun soyut bir belirmesi (görünümü) olarak sunmaya çabalayan her türlü irade uyarıcı şeye çağrıda bulunur. İşte bunun içindir ki, sık sık ve mantıksal olarak, yalnızca birliklere değil, subaylara da seslenir. …

Buna karşılık, sosyal demokratların anti-militarist propagandası bir sınıf mücadelesi propagandasıdır ve bu yüzden … esasen ve yalnızca, sınıf mücadelesinde zorunlu olarak militarizme düşman olan sınıflara yönelmektedir. Kazanmak için bilgi vermektedir ama koşulsuz buyruklar, insansever görüşler, özgürlük ve adalete ilişkin ahlaki varsayımlar konusunda değil de, sınıfı mücadelesi, sınıf mücadelesinde proletaryanın çıkarları, sınıf mücadelesinde militarizmin oynadığı rol ve bu mücadelede proletaryanın oynadığı ve oynaması gereken rol konusunda bilgi vermektedir. [3]

Militarist ruhun kademe kademe organik ayrışması ve zayıflaması, işte sosyal demokrasinin militarizme karşı mücadele yöntemi budur. [4]

Liebknecht, gençler arasında anti-militarist ajitasyona büyük önem veriyordu. O zamanlar Alman İmparatorluğu’nda zorunlu askerlik vardı ve işçi sınıfından ve köylülükten gelen askerler, ezici bir çoğunlukla aristokrat kökenden gelen subaylar tarafından en aşağılık şekillerde zorbalığa uğruyordu. Kitabın son pasajı şunu belirtiyordu:

Proleter gençlik sosyal demokrasiye, sosyal demokrat anti-militarizme aittir. Kazanılması gerekir ve eğer herkes yapması gerekeni yaparsa kazanılacaktır da. Gençliği elinde tutan orduyu elinde tutar. [5]

Militarizm ve Anti-Militarizm, yalnızca Liebknecht’in Prusya devleti tarafından zulme uğramasıyla sonuçlanmadı, aynı zamanda onu, militarizme açık meydan okumasını delilik olarak gören SPD önderliğinden uzaklaştırdı. Grigori Zinovyev, Troçki’nin konuşma yaptığı Petrograd Sovyeti’nin aynı oturumunda Liebknecht için yaptığı anma konuşmasında bu konuda şunları söylüyordu:

Liebknecht, on yıl önce, o günlerde söylendiği gibi, askerler arasında “anti-militarist” propaganda, yani devrimci propaganda yapılmasını talep eden Alman Sosyal Demokrasisi saflarındaki birkaç cesur kişi arasındadır.

Yoldaşlar, kendinizi, Liebknecht’in taleplerinin çılgınca olduğunu düşünen İkinci Enternasyonal’deki kendini beğenmiş ve uysal Sosyal Demokrasi içinde, o günlerin atmosferinde hayal edin. Liebknecht’i çocukluğundan beri tanıyan ve onu bir oğul gibi seven Bebel bile, “maceracı” olarak gördüğü bu teklifine sert ifadelerle saldırdı. Neden askerlere gidip de sosyalizmi öğütlemiyorsunuz! Alman Sosyal Demokrasisi, yalnızca bir maceracının böyle bir öneride bulunabileceğini düşünüyordu! Sosyal Demokrasinin yasallığını kaybedeceğinden, Alman burjuvazisinin ve egemen sınıflarının, Sosyal Demokrasinin artık bir hükümet partisi olmadığını düşünebileceğinden korkuyorlardı!

Savaş karşıtı

Dolayısıyla Liebknecht, 28 Temmuz 1914’te Birinci Dünya Savaşı patlak verdiğinde SPD önderliğinin tutucu ve oportünist karakterine aşinaydı. Yine de, SPD’nin çoğunluğunun Alman emperyalizmini desteklemesi ve 4 Ağustos’ta savaş kredileri lehine oy vermesi, onun için acı bir şok oldu. Önceki yıllarda, SPD ve İkinci Enternasyonal, sembolik olarak savaşa karşı çıktıkları sayısız karar için oy kullanmıştı. Şimdi ise üyelerini birbirlerini katletmeleri için siperlere gönderiyorlardı.

Karl Liebknecht, 1918’de Spartaküs Birliği mitinginde

Liebknecht parti disiplinine boyun eğdi ve 4 Ağustos’ta savaş kredileri lehine oy kullandı. Parti lideri Hugo Haase (Bebel 1913’te ölmüştü) partinin bu şekilde oy kullanmasını şu rezil sözlerle haklı gösteriyordu: “Tehlike anında, anayurdu zor durumda bırakmayacağız.” Ancak Liebknecht’in savaşa şiddetle karşı çıktığına dair hiçbir şüphe yoktu. 2 Aralık’ta savaş kredileri bir kez daha oylandığında, aleyhte oy kullanan tek milletvekili oydu.

Daha 5 Ağustos’ta Enternasyonal Grubu’nu (Gruppe Internationale) kuran Rosa Luxemburg ile sıkı bir işbirliği başladı. Spartaküs Birliği ve Komünist Parti, buradan doğacaktı. Her ikisi de yaz ve sonbaharda diğer SPD milletvekillerini savaşa karşı çıkmaya ikna etmek için ülkeyi dolaştı. Liebknecht, Alman birliklerinin sivil halka karşı acımasız misillemeler düzenlediği ve paha biçilmez kültürel eserleri yok ettiği Belçika’yı da, Belçikalı sosyalistlerle birlikte savaşı mahkûm etmek için ziyaret etti. Bu sadece hükümetin ve ordunun değil, kendi partisinin üyelerinin de onu “anavatana ihanet” ile suçlamasına yol açtı.

Bir kadın olarak Reichstag’a ne oy verebilen ne de aday olabilen Luxemburg, savaşa karşı sosyalist muhalefetin teorik ve siyasi lideriydi; en önemli makaleleri ve broşürleri kendisi yazıyordu. Bir milletvekili olarak, son derece kısıtlı da olsa belli bir dokunulmazlığa sahip olan Liebknecht, hareketin görünen yüzü ve itici gücüydü.

Liebknecht’i şahsen tanıyan Lev Troçki, otobiyografisi Hayatım’da onun hakkında şunları yazıyordu:

İyi yetişmiş bir Marksistti ama teorisyen değildi. Liebknecht eylem adamı idi. Çabuk heyecanlanır, gözünü budaktan sakınmaz, kendini düşünmezdi, yığınları ve durumu çarçabuk kavrayan politik sezgisi, kabına sığmazcasına bir atılganlığı vardı. İşte devrimci o idi. Her an geri basmaya hazır bir bürokrasinin olduğu Alman sosyal demokrasisi içinde hep öyle yarı yabancı bir durumda kalmasının nedeni budur. Nice bayağı kişilerin, burjuva bozuntularının ona alaylı bir gözle, yukarıdan baktıklarını görmüşümdür. [6]

İşçi sınıfı içinde, Liebknecht muazzam saygı görüyordu. Pek çok işçi, özellikle şiddetli baskı nedeniyle Spartaküs Birliği’ne katılmakta bir süre tereddüt etseler de, onun eylemlerini ve açıklamalarını yakından takip ediyordu. Berlin’deki büyük bir fabrikada Spartaküs Birliği’ne ve daha sonra Troçkist harekete katılan genç bir metal işçisi olan Karl Retzlaw, anılarında bunu şöyle anlatıyor:

“İlk aylarda, cephelerde bir Alman zaferi birbirini takip ettiğinde, neredeyse hiç kimse tek bir eleştiri duymak istemiyordu. Basın savaş haberleriyle doluydu, Liebknecht’in faaliyetleri hakkında hiçbir şey yazmıyorlardı. İşyerimde, meslektaşlarım gizlice Liebknecht’in ne yapacağını tartışırlardı. Sanki apaçık bir şeymiş gibi, ondan, onunla dayanışma göstermeden savaşa karşı faaliyet bekliyorlardı.”

Hükümet ve Liebknecht’in siyasi muhalifleri, onun susturmak için ellerinden geleni yaptılar. Reichstag’da konuşmasına nadiren izin veriliyordu ve konuştuğu zaman da, sözleri tutanaklarda yer almıyordu. Şubat 1915’te askere çağrıldı. Bu nedenle, Reichstag dışında herhangi bir siyasi faaliyeti yasaklayan askeri yasaya tabiydi.

Yine de Liebknecht savaşa karşı ajitasyon yapmak için her fırsatı kullandı. 1 Mayıs 1916’da Berlin’deki Spartaküs Grubu, Potsdamer Platz’da savaş karşıtı bir gösteri düzenledi. Liebknecht’in kaleme aldığı çağrı, bir ajitatör olarak onun tüm güçlerini sergiliyordu. Savaştan sorumlu olanları kavgacı bir dille yerden yere vuruyor ve şu deklarasyonla bitiriyordu:

1 Mayıs’ta tüm sınır bariyerlerini ve savaş alanlarını aşarak Fransa’daki, Belçika’daki, Rusya’daki, İngiltere’deki, Sırbistan’daki ve tüm dünyadaki insanlara kardeşlik elimizi uzatıyoruz! 1 Mayıs’ta binlerce sesle haykırıyoruz: Alçakça soykırım suçundan uzak durun! Kahrolsun bunun sorumluları, ajitatörleri ve bundan yararlananlar! Düşmanlarımız Fransız, Rus ya da İngiliz halkı değil, Alman Junkerleri, Alman kapitalistleri ve onların yönetim komitesi olan Alman hükümetidir! Tüm özgürlüğün bu can düşmanlarına karşı savaşalım, işçilerin davasının, insanlığın ve kültürün refahı ve geleceği anlamına gelen her şey için savaşalım!

Liebknecht’in mücadeleye girişme konusundaki tutkulu arzusu, zaman zaman daha uzun vadeli işler için uygun önlemleri almayı ihmal etmesine neden oldu. Bir gösteriye bizzat konuşmacı olarak katıldı ve “Kahrolsun savaş! Kahrolsun hükümet!” diye bağırdıktan sonra polis tarafından etrafı sarıldı, gözaltına alındı ve vatana ihanetle suçlandı.

Gösterinin devasa bir etkisi oldu. Liebknecht aleyhine davanın ilk gününde, Devrimci İşyeri Temsilcileri tarafından örgütlenen 50.000 işçi greve gitti. Bu, savaşa karşı ilk kitle greviydi. Ancak işçi sınıfı henüz Kayser rejimini devirmek şöyle dursun, iradesini ona dayatacak kadar güçlü değildi. Liebknecht savaşın geri kalanını parmaklıklar ardında geçirdi ve her iki parlamento görevini de kaybetti. Bu nedenle Spartaküs Birliği’nin her iki liderinin de –Luxemburg da savaşın neredeyse tamamını hapishanede geçirmişti– etkileri aşırı derecede kısıtlandı.

Kasım Devrimi

Savaş, Liebknecht’in tutuklanmasından iki buçuk yıl sonra devam etti. Ülke içinde halk açlıktan kırılırken, genç erkekler cephede anlamsız bir ölüme gönderildi. Hayal kırıklığı ve memnuniyetsizlik arttı. Nisan 1917’de gıda kıtlığı nedeniyle Berlin’de kitlesel grevler patlak verdi ve Liebknecht grevlerinden sonra savaş sırasındaki ikinci grev dalgası yaşandı.

Berlin’de Kasım Devrimi: Askerler kışlaları İşçi ve Asker Konseyi üyelerine teslim ediyor

Giderek artan sayıda SPD milletvekili, büyüyen memnuniyetsizliğe savaş kredilerini desteklemeyi reddederek yanıt verdi. Çoğunluk tarafından partiden ihraç edilenler, kendi inisiyatiflerinden ziyade baskı altında Bağımsız Sosyal Demokrat Parti’yi (USPD) kurdular. Spartaküs Birliği’nin saflarında hizip olarak faaliyet gösterdiği USPD, herhangi bir devrimci dürtüden yoksun, merkezci bir partiydi.

Ekim 1917’de, Liebknecht’in Rusya’daki dostları ve yoldaşları, Bolşevikler, işçi sınıfını iktidara taşıdı ve savaşı sona erdirdi. Ekim Devrimi, işçi sınıfı ve tüm dünyada ezilenler üzerinde heyecan verici bir etki yaptı.

Ocak 1918’de, bir milyondan fazla işçiyi içeren üçüncü bir grev dalgası gerçekleşti. Grevler doğrudan doğruya savaşa karşıydı ve kitle gösterileri ve işçi konseylerinin oluşumuyla bağlantılıydı. Spartaküs Birliği, USPD ve fabrikalarda örgütlü konspiratif bir ağ olan Devrimci İşyeri Temsilcileri önderlik rolünü oynuyordu. Hükümet, Ocak ayındaki grevleri, ordunun ve polisin acımasız baskısıyla sona erdirdi.

Savaştaki yenilgi artık önlenemez olunca, Kayser, 3 Ekim 1918’de, Prens Maximilian von Baden başkanlığında, ilk kez iki SPD üyesini içeren yeni bir hükümet atadı. Hükümetin amacı yaklaşmakta olan devrimi durdurmak ve bir ateşkes müzakeresi yürütmekti.

Liebknecht, 23 Ekim’de bir af kapsamında hapishaneden serbest bırakıldı. Spartaküs Birliği’ni yeniden örgütlemek, Devrimci İşyeri Temsilcileri ve USPD üyeleriyle birlikte bir ayaklanma hazırlamak için hemen Berlin’e gitti. Kiel denizcileri onlardan önce davranana kadar zaman çizelgesi defalarca ertelendi.

Denizciler, Alman filosunun son bir intihar savaşı için yola çıkmasını önlemek üzere 29 Ekim’de ayaklandılar. Bunu izleyen günlerde devrim tüm ülkeye önü alınamayan bir orman yangını gibi yayıldı. İşçi ve asker konseyleri her yerde ortaya çıktı ve Bremen ve Münih’te resmen ele geçirdikleri iktidarı fiilen ellerinde tutuyorlardı. Kayser 9 Kasım’da tahttan çekilmek zorunda kaldı. Sağcı Sosyal Demokrat Philipp Scheidemann, sosyalist bir devrimi önlemek için cumhuriyet ilan etti. Bunu, hükümet başkanı olarak Prens von Baden’in yerini alan ve anayasal bir monarşiyi tercih edecek olan SPD Başkanı Friedrich Ebert’in iradesine karşın yapmıştı. Yeni hükümet kendisine Halk Komiserleri Konseyi adını verdi. Kabinede üç SPD üyesinin yanı sıra, görevi onları kitlelerin baskısından korumak olan üç USPD üyesi vardı. Uygulamada, güçsüzdüler ve hiçbir etkileri yoktu.

Ebert ve Scheidemann, devrimci ayaklanmayı bastırmaya ve eski egemen seçkinleri kurtarmaya odaklandılar. Büyük toprak sahipleri, aristokratik ayrıcalıklar ve kapitalist mülkiyet dokunulmadan kaldı. Hükümetin, idarenin ve ordunun en üst kademelerindekiler de dahil olmak üzere devlet görevlileri ve memurları iktidarda kaldı. Ebert, tekrar tekrar alevlenen devrimci mücadeleleri kana boğmak için yüksek ordu komutanlığıyla ittifak kurdu ve aşırı sağcı askerlerden oluşan gönüllü birlikler örgütledi.

Lev Troçki’nin sonradan özetleyeceği gibi, 1918 Alman Devrimi, “burjuva devriminin demokratik bir şekilde tamamlanması değildi, Sosyal Demokratlar tarafından kafası kesilen bir proleter devrimiydi; daha doğrusu, proletarya üzerindeki zaferinden sonra sahte demokratik biçimleri korumak zorunda kalan bir burjuva karşıdevrimiydi.”

Liebknecht, işçi sınıfının devrimci hareketinin ruhuydu. Her zaman her yerdeydi ve büyük saygı görüyordu. Bir yıl önce Rusya’daki Bolşeviklerin yaptığı gibi, işçi sınıfının iktidarı alması için mücadele etti. Scheidemann burjuva cumhuriyetini ilan ettikten hemen sonra, o da coşkulu bir kitlenin önünde işçi konseyleri cumhuriyetini ilan etti. O haftalardaki devrimci mücadeleleri ve Liebknecht’in bu mücadelelerdeki rolünü detaylı olarak açıklamak için ayrı bir makale gerekir.

Spartaküs Birliği artık hızla büyümeye başladı ve USPD ile kesin olarak koptu. Liebknecht, Rosa Luxemburg ile birlikte günlük Rote Fahne (Kızıl Bayrak) gazetesini çıkarıyordu. 1918 sonunda Berlin’de Almanya Komünist Partisi'ni (KPD) kurdular.

Alman işçilerinin Ruslara kıyasla en büyük dezavantajı, Bolşevikler gibi oportünizme karşı yıllarca süren mücadele içinde çelikleşmiş ve işçi sınıfına derinden kök salmış bir devrimci partinin yokluğuydu. Alman devrimcilerinin SPD ve USPD’den tamamen kopması, ancak savaş ve devrim tüm hızıyla devam ederken gerçekleşmişti.

KPD’nin kuruluşundan sadece bir hafta sonra, Berlin’de Spartakist ayaklanma patlak verdi. Devrimci İşyeri Temsilcileri, Berlin polis teşkilatı başkanı olan USPD’li Emil Eichhorn’un Ebert’in SPD hükümeti tarafından görevden alınmasına, SPD’nin Vorwärts gazetesinin yazı işleri de dahil olmak üzere genel grev ve işgaller başlatarak yanıt verdi. Liebknecht grevin önderliğine katıldı ve –Rosa Luxemburg’un tavsiyesine karşı çıkarak– halkın silahlandırılması çağrısında bulundu. Ancak isyancılar gerici güçleri yenemeyecek kadar zayıftı. Ayaklanma bastırıldı ve katliam yapıldı.

Ardından Berlin sokaklarına “Önderleri gebertin” yazılı pankartlar asıldı. 15 Ocak’ta, şehirde gizlenmiş olan Luxemburg ve Liebknecht ihbar edildi, tutuklandı ve karşıdevrimci Garde-Kavallerie-Schützendivision’ın karargâhı olan Hotel Eden’e götürüldü. Burada sorgulandılar, işkence gördüler ve öldürüldüler.

KPD’nin iki önderi elinden alındı ve parti bu darbenin etkisinden asla kurtulamadı. Ekim 1923’te son derece elverişli bir devrimci fırsatı kaçırdı ve sonraki yıllarda felaket getiren “sosyal faşizm” politikasıyla onu siyasi olarak silahsızlandıran ve Hitler’in iktidara gelmesini mümkün kılan Stalin’in etkisi altına girdi.

Liebknecht’in ölümünden yüzyıl sonra, onun kuşağından Marksistlerin karşı karşıya olduğu temel sorunlar, yenilenmiş bir güçle yeniden ortaya çıkıyor. Koronavirüs pandemisi, dünya kapitalist sisteminin toplumsal, ekonomik ve siyasi krizini çarpıcı biçimde yoğunlaştırmış durumda. Egemen seçkinler, şirket kârlarını korumak için verilen pandemi kurbanlarının cesetlerini çiğneyerek ve milyonlarca insanı yoksulluğa ve işsizliğe sürükleyerek üçüncü bir dünya savaşı için yeniden silahlanıyor. İşçi sınıfı içinde buna karşı muhalefet büyüyor. Liebknecht’in hayatı boyunca uğrunda mücadele ettiği sınıf mücadelesi, işçilerin uluslararası birliği ve savaşa karşı mücadelenin devrimci ilkeleri, belirleyici bir önem kazanıyor.

Liebknecht’in hayatı hem örnek niteliğindedir hem de ilham vericidir. Artık her şey onun cesaretini ve devrimci coşkusunu tarihsel ve bilimsel olarak temellendirilmiş sosyalist bir perspektifle birleştiren bir parti inşa etmeye bağlıdır. Liebknecht’in ölüm gününde, Rote Fahne, onun Spartaküs ayaklanmasının yenilgisiyle ilgili “Her Şeye Rağmen” başlıklı makalesini yayımladı. Liebknecht’in editörlere aktarmayı başardığı sözler son derece günceldir:

Karşıdevrimcilerin kan içinde boğulduğunu sandıkları proletaryanın devrimi dev bir biçimde yeniden doğacak ve ilk sloganı da “Kahrolsun işçilerin katilleri Ebert-Scheidemann-Noske’ler!” olacaktır.

Bugün yenilenler derslerini almış olacaklar: Kafası karışık asker kitlelerinin yardımıyla kurtuluşlarını bulabilecekleri, güçsüz ve yeteneksiz oldukları görülmüş olan önderlere güvenebilecekleri hayalini terk etmiş olacaklar; kendilerini utanç verici biçimde terk eden bağımsız sosyal demokrasiye güvenmekten vazgeçmiş olacaklar. Kendi hallerine bırakılanlar, gelecekteki savaşlarında kendileri savaşacaklar, gelecekteki zaferlerini kendileri kazanacaklar. Ve ünlü “işçi sınıfının kurtuluşu ancak işçi sınıfının kendi eseri olabilir” sözü de, bu haftanın acı dersleri nedeniyle, onlar için yeni, daha derin bir anlam kazanmış olacak. [7]

Dipnotlar:

[1] Karl Liebknecht, Seçme Yazılar – Militarizme Karşı Sınıf Mücadelesi (İstanbul: Belge Yayınları, 2009), s. 90-91. Çeviren: Alp Tümertekin.

[2] Age., s. 95.

[3] Age., s. 98, düzeltilmiş çeviri.

[4] Age., s. 99, düzeltilmiş çeviri.

[5] Age., s. 106.

[6] Lev Troçki, Hayatım (İstanbul: Yazın Yayıncılık, 1999), s. 234. Çeviren: Müntekim Öçmen.

[7] Karl Liebknecht, s. 350, düzeltilmiş çeviri.

Loading