Sosyalist Eşitlik Partisi’nin son seçim mitingi: Sosyal yardım kesintilerine, militarizme ve sürü bağışıklığına karşı sosyalist bir bakış açısı

19 Eylül’de Sosyalist Eşitlik Partisi (Sozialistische Gleichheitspartei, SGP) federal seçim için kapanış mitingini gerçekleştirdi. SGP adayları ve uluslararası konuklar —SEP (ABD) Ulusal Sekreteri Joseph Kishore ve SEP (Britanya) Ulusal Sekreteri Chris Marsden—, sınıf mücadelesinin yoğunlaşması ve sosyal yardım kesintileri, militarizm ve sürü bağışıklığına karşı sosyalist bir bakış açısı hakkında konuştular.

SGP’nin son seçim mitingi (Almanca)

Çevrimiçi etkinliğin sunuculuğunu Dünya Sosyalist Web Sitesi’nin Almanca sayfasının editör yardımcısı olan Johannes Stern yaptı. Stern, “Seçim toplantımız olağanüstü koşullar altında gerçekleşiyor” dedi. “Koronavirüs pandemisi tüm dünyaya kapitalizmin iflasını getirdi.” Stern, pandeminin, 1914’te Birinci Dünya Savaşı’nın patlak vermesi gibi, dünya kapitalist sisteminin zaten oldukça ilerlemiş olan ekonomik, sosyal ve politik krizini muazzam ölçüde hızlandıran tetikleyici bir olay olduğunu söyledi.

Stern, SGP seçim bildirisinden alıntı yaparak, bu durumdaki can alıcı meselenin “açık bir siyasi perspektif ve liderlik sorunu” olduğunu belirtti:

“Bankaları ve büyük şirketleri kamulaştırmadan ve işçi sınıfının demokratik denetimine sokmadan hiçbir toplumsal sorun çözülemez. Onların kârlarına ve servetlerine el konulmalı ve son yıllarda kendilerine verilen trilyonlar iade edilmelidir. Dünya ekonomisi bilimsel, akılcı bir plan temelinde yeniden düzenlenmelidir. Bu programı gerçekleştirmek için işçi sınıfının kendi partisine ihtiyacı vardır.”

SGP Başkan Yardımcısı ve seçimlerde lider aday olan Christoph Vandreier, SGP’nin seçim kampanyasının önemi hakkında uzun uzun konuştu. Vandreier, tüm önemli konuların büyük ölçüde resmi seçim kampanyasının dışında bırakıldığını belirtti. “Kapitalizmin en derin krizinin ve tarihi bir pandeminin ortasında, şansölye adayları ile Federal Meclis’teki diğer partiler arasındaki tartışmalar başka bir dünyadan geliyormuş gibi görünüyor.”

Vandreier, son üçlü tartışmada Almanya’da pandemiden kaynaklı en az 93.000 ölümden bahsedilmediğini belirtti. Şansölye için üç aday, Olaf Scholz (Sosyal Demokrat Parti, SPD), Armin Laschet (Hristiyan Demokratlar, CDU/CSU) ve Annalena Baerbock (Yeşiller), “yüzbinlerce hayatı kurtarmak için gerekli olacak olan bir kapanmayı çoktan reddettiler. Bunun yerine, bankaların ve şirketlerin kârlarını insanların hayatlarının önüne koyan politikaları kovalıyorlar.”

Vandreier bunun, bir sonraki federal hükümetin üyesi olmak için elinden gelen her şeyi yapan Sol Parti için de geçerli olduğunu söyledi. Halihazırda eyalet hükümetlerinde yer aldığı Berlin, Bremen ve Thüringen’de olduğu gibi, Sol Parti’nin içinde bulunduğu bir federal hükümet de, sürü bağışıklığını, toplumsal saldırıları ve silahlanma politikalarını ilerletecektir. Seçim kampanyasında, “Sol Parti temsilcilerinin hükümette olsalar, NATO, Bundeswehr (silahlı kuvvetler) ve yabancı askeri görevleri kabul edeceklerini vurgulamadıkları bir gün bile geçmiyor.”

Vandreier SGP’nin, tüm düzen partilerinin bu sağcı komplosuna karşı çıktığını ve işçi sınıfını uluslararası bir sosyalist programla silahlandırmak için mücadele ettiğini söyledi. Böyle bir program, “hoş bir fikir ve ütopya değil” dedi. Bu program “dünyanın her yerinde patlak veren işçilerin gerçek mücadeleleri”ne dayanıyor.

Vandreier, seçim günü sonrasında da SGP’yi ve Dördüncü Enternasyonal’i desteklemek ve inşa etmek için güçlü bir çağrıyla katkısını sonlandırdı. “Hiçbir işçi oyunu bir kenara bırakıp mevcut sefaletten sorumlu olan ve toplumsal saldırıların yepyeni boyutlarını hazırlayan taraflardan birini seçmemeli. Sadece SGP’ye verilen bir oy, savaşa, faşizme ve sürü bağışıklığı politikasına karşı bir oydur. Ancak dünyanın dört bir yanındaki işçiler siyasi sürece bağımsız olarak müdahale ederse yeni bir felaket önlenebilir.”

SGP Ulusal Komite üyesi ve Hessen adayı olan Marianne Arens, koronavirüs pandemisi hakkında konuştu. Arens, sadece Almanya’da resmi olarak 93.000 cana mal olan Bundestag’daki (federal parlamento) tüm partilerin “hayatlardan önce kârlar” politikasını kınadı. Arens daha sonra, toplu ölümleri durdurmak için gereken bilimsel stratejiyi ve siyasi perspektifi açıkladı.

Arens şöyle konuştu: “Pandemiyi sona erdirmek ve hayat kurtarmak için, aşılar, temaslı takibi ve enfekte kişilerin COVID-19 yok edilene kadar tecrit edilmesiyle birlikte tutarlı kapanmaların uygulanması gerekiyor.” Arens SGP’nin şunları talep ettiğini de sözlerine ekledi: “Etkilenen tüm işçiler için tam ücret desteğinin yanı sıra serbest meslek sahipleri için gerçek yardım ve yoksul haneler için kapsamlı destek; aşı milliyetçiliği ve vurgunculuk yerine küresel olarak koordine edilen bir aşı programı.”

Kuzey Ren-Vestfalya’daki SGP adayı Dietmar Gaisenkersting, konuşmasında sosyalist bir programın uygulanmasının koşullarının olgunlaşmakta olduğunu açıkça belirtti. Gaisenkersting, “daha önce hiç bu kadar çok grev ve protestonun gerçekleştiği sırada bir federal seçim kampanyası yaşamadığını” söyledi. Gaisenkersting mücadelelerin, “işçi sınıfının büyüyen uluslararası seferberliğinin bir parçası” olduğunu söyledi.

Gaisenersting, SGP’nin sınıf mücadelesine müdahalelerine dair etkileyici bir genel bakış sağladı. “Vivantes ve Charité’deki hemşirelerin ve Berlin’deki Gorillas teslimat işçilerinin grev ve gösterilerindeydik, Essen’deki Dana Inc. işçileriyle ve tren makinist ve kondüktörlerin grev hatlarında konuşmalar yaptık.”

Gaisenersting, işçilerle yapılan görüşmelerde, SGP üyeleri ve destekçilerinin her şeyden önce bir noktaya vurgu yaptığını söyledi: “İşçiler ancak sendikalardan ve düzen partilerinden bağımsız taban komitelerinde örgütlenirlerse ücretlerini ve işlerini savunabilir ve meşru taleplerini gerçekleştirebilirler.”

Gaisenersting, bu nedenle, 1 Mayıs’ta Dördüncü Enternasyonal’in Uluslararası Komitesi’nin (DEUK), Taban Komiteleri Uluslararası İşçi İttifakı’nı (TK-Uİİ) inşa etme çağrısında bulunduğunu söyledi. “Uluslararası bir işçi komiteleri ağı kurarak, işçi sınıfının küresel bir karşı saldırısını başlatmak ve geliştirmek istiyoruz; egemen kapitalist sınıfın ve hükümetlerinin koronavirüs pandemisi sorunundaki canice politikalarına ve pandeminin ardından şirketlerin saldırılarına karşı bir saldırı.”

Bu bağlamda, uluslararası yoldaşların konuşmaları özellikle önemliydi.

SEP (ABD) Ulusal Sekreteri olan Joseph Kishore şöyle belirtti: “Dünya kapitalizminin merkezi olan Amerika Birleşik Devletleri’nde de, işçiler ve gençler aynı sorunlarla karşı karşıya.” Kishore, büyük bir pandeminin ortasında günde 150.000’den fazla yeni vaka ve yaklaşık 2.000 koronavirüs ölümü olduğunu söyledi. Ülke genelinde hastaneler yeniden aşırı kalabalıklar.

Kishore, “Pandeminin etkisi, Amerika Birleşik Devletleri’ndeki tüm sosyal ve politik düzenin kapsamlı bir krizinden kaynaklanıyor ve aynı zamanda onu muazzam bir şekilde yoğunlaştırıyor” dedi. Sadece sekiz ay önce, “ABD başkanı, iktidar değişimini durdurmak ve kişisel bir diktatörlük kurmak için faşizan bir ayaklanma düzenlemeye çalıştı.” Şimdi, Demokratlar ise “çatışmanın sonucunu ordunun ve istihbarat teşkilatlarının ellerine bırakarak tehlikenin ciddiyetini örtbas ediyorlar.”

Kishore işin aslında, Biden’ın, Trump’ın tüm kilit konulardaki politikalarını sürdürdüğünü söyledi. “Biden’ın gözetimi altında, pandemi bir kez daha kontrolden çıkıyor ve aynı temel politikalar her yerde uygulanıyor.” Kishore, Demokratların, “okulların yeniden açılmasına öncülük ettiklerini”, işsizlik yardımlarını kesmek gibi vahşi sosyal saldırılar yaptıklarını ve ABD emperyalizminin Afganistan’daki bozgunundan sonra Çin’e karşı savaş yönelimini hızlandırdıklarını söyledi.

“Biden, Çin’e karşı savaş yönelimini yoğunlaştırmak için Britanya ve Avustralya ile bir anlaşma imzaladı. Nükleer güçle çalışan denizaltılar Avustralya’ya gönderilecek ve nükleer silahlar kaçınılmaz olarak bunu takip edecek. ‘Terörle mücadele’ felaketini, daha da büyük ‘büyük güç çatışması’ felaketi izleyecektir. Trump görevdeki son günlerinde Çin ile savaş tehdidinde bulunduysa, Biden daha ilk günlerinden itibaren bu savaşa hazırlanıyor.”

Bununla birlikte Kishore, Amerikan egemen sınıfının “evdeki en büyük düşmanıyla yüzleştiğini” vurguladı. “Sendikaların kolaylaştırdığı toplumsal eşitsizliğin onlarca yıldır büyümesinin faturası geliyor. Bu şimdi, pandeminin etki ve sonuçlarıyla ve egemen sınıfın son 18 ayda uyguladığı suç politikasıyla kesişiyor. Öğretmenler, ebeveynler, sağlık çalışanları, hizmet çalışanları, ulaşım ve lojistik çalışanları ve tüm işçi sınıfı, pandemiyle ve ona yanıt vermekten aciz olduğu kanıtlanmış bir sosyal sistemle mücadele etmenin bir yolunu arıyor.”

Kishore bunu yapmak için, siyasi liderliğin geliştirilmesi ve Dördüncü Enternasyonal’in dünya çapında inşa edilmesi gerektiğini söyledi. Kishore, bu “bütün bu deneyimin temel dersi. Pandemi, savaş tehdidi, faşizm ve diktatörlüğün yükselişi, toplumsal eşitsizlik, iklim değişikliği gibi insanlığın karşı karşıya olduğu büyük sorunların hiçbiri işçi sınıfı içinde kitlesel bir sosyalist hareketin gelişmesi olmadan çözülemez.” dedi.

SEP (Britanya) Ulusal Sekreteri olan Chris Marsden, Britanya’daki gelişmelerin aynı zamanda “sınıf mücadelesini şekillendiren temel sorunları gösterdiğini ve işçi sınıfı içinde yeni bir sosyalist liderlik inşa etmenin temel ihtiyacının altını çizdiğini” söyledi. Marsden, Britanyalı egemen seçkinlerin, “zulümlerin ve insan yaşamlarının bedeli ne olursa olsun, virüsün nüfusu yıkıp geçmesine izin verme politikasına bağlı” olduklarını söyledi.

Marsden, Johnson hükümetinin “yılda 50.000 ölümün, yeniden bir kapanmaya tercih edilebileceğini belirleyen kapalı kapılar arkasında bir ‘maliyet-fayda analizi’ yürüttüğünü” bildirdi. Marsden, gerçek şu ki “100.000 veya daha fazla ölüm bile, bu suçlu ve katil çetesi tarafından harekete geçmeyi reddetmekle karşı karşıya kalacaktır.” dedi.

İşçi Partisi ve Britanya sendikaları bu canice gidişatı desteklediler. Marsden, işçi sınıfı her yerde “vahşi kemer sıkma politikasını dayatma niyetinde olan, giderek daha fazla sağcı ve otoriter hükümetlerle karşı karşıya kalıyor.” dedi. Aynı zamanda işçiler, “büyük bankalar ve şirketler adına yardakçılar olarak hareket eden sendikalar ve siyasi liderlerin altında kalıyorlar.”

Marsden, katkısının sonunda, Dördüncü Enternasyonal bayrağı altında Avrupa işçi sınıfının ortak bir mücadelesine duyulan ihtiyacı vurguladı. “SEP, SGP ve Fransa ve Türkiye’deki yoldaşlarımız, kemer sıkmaya, otoriter yönetime, aşırı sağın yükselişine, militarizme ve savaşa karşı ve Avrupa Birleşik Sosyalist Devletleri için tüm kıtadaki işçi sınıfını birleştirmeye çalışıyor. Tek bakış açısı budur ve işçi sınıfına uğruna savaşmaya değer bir gelecek sunan tek liderlik biziz.”

Son katkı özellikle önemliydi. SGP Başkanı Ulrich Rippert, Sozialistische Gleichheitspartei’nin öncüsü olan Bund Sozialistischer Arbeiter’in (BSA) 50 yıl önceki kuruluşu hakkında konuştu. Konuşmanın tamamını WSWS’de zaten yayınladık, bu yüzden burada ayrıntılı olarak özetlemeyeceğiz ve alıntı yapmayacağız.

Rippert’in konuşması her şeyden önce bir şeyi netleştirdi: Mitingin siyasi gücü ve SGP’nin tüm kampanyası, Marksist sosyalist enternasyonalizm programını hem Stalinizme hem de sosyal demokratlara karşı savunan Dördüncü Enternasyonal’in tarihsel geleneğine ve ilkelerine dayanmaktadır.

BSA’nın 18 ve 19 Eylül 1971’de DEUK’un Alman şubesi olarak kurulmasıyla birlikte, Almanya’da Marksizm ve Troçkizmin devamlılığı yeniden sağlandı. Elli yıl sonra bu, Almanya’da, Avrupa’da ve dünya çapında gelecekteki siyasi gelişme için belirleyici bir önem kazanıyor.

Loading