Hakkâri’de kayyım ataması ve tutuklama: Demokratik haklara yönelik bir saldırı

Pazartesi günü İçişleri Bakanlığı’nın aldığı kararla Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi’nden (DEM Parti, eski HDP) Hakkâri (Colemêrg) Belediyesi Eş Başkanı Mehmet Sıddık Akış görevinden uzaklaştırıldı ve yerine Hakkâri Valisi Ali Çelik kayyım olarak atandı. Hakkında kesinleşmiş bir mahkeme kararı bulunmayan Akış, “terör örgütü” üyeliği suçlaması ile gözaltına alındı.

10 yılı aşkın süredir bekletilen dava Akış gözaltına alındıktan yalnızca 2 gün sonra sonuçlandırıldı ve Akış’a 19 yıl 6 ay hapis cezası verildi. Dava sürecinin kendisi ve zamanlaması bu davanın tamamıyla siyasi olduğunun ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan hükümeti tarafından yönlendirildiğinin bir kanıtıdır. Davayı açan savcı 15 Temmuz darbe girişimiyle bağlantılı olma suçlaması nedeniyle firari konumunda ve Akış aleyhine ifade veren gizli tanığın polis zoruyla ifade verdiğine dair haberler mevcut.

Mehmet Sıddık Akış, Hakkâri Eş Belediye Başkanı [Photo: DEM Party]

Bu tutuklama ve seçilmiş bir belediye başkanının yerine kayyım atanması, temel demokratik haklara yönelik açık bir saldırıdır. Erdoğan hükümetinin 2015 sonrasında onlarca seçilmiş Kürt belediye başkanını görevden alarak sistematik olarak başvurduğu bu gerici uygulama, özellikle Kürt halkının seçme ve seçilme hakkını fiilen ortadan kaldırmaktadır.

DEM Parti Hakkâri’deki baskının ardından yaptığı ilk açıklamada “Her seferinde halk iradesine yenilen iktidar yine en iyi bildiği yol olan irade gaspına, darbeciliğe başvurdu. … Akış Van’da gözaltına alındı, belediyemiz polis zoruyla gasp edildi... Demokrasiden yana herkesi de bu darbeye açık tavır almaya çağırıyoruz,” dedi.

Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) lideri Özgür Özel, X üzerinden yaptığı açıklamada, “... 10 yıl önce başlamış ve halen süren bir davası gerekçe gösterilerek kayyım atanmış olmasını reddediyoruz,” dedi ve şunları ekledi: “Yaşananlar, henüz 2 ay önce tecelli etmiş Hakkâri halkının iradesini yok saymaktır. Kayyım görevlendirmesi geri çekilmelidir. Demokrasinin ve halk iradesinin yanında, kayyım anlayışının karşısındayız!”

Ne var ki, Akış’ın yüzde 48,92 oyla göreve geldiği 31 Mart’taki yerel seçimlerin ardından yapılan bu ilk kayyım ataması, 2 Mayıs’ta Erdoğan ile CHP lideri Özel arasındaki sözde “yumuşama” görüşmesinin ardından tırmanarak devam eden polis devleti baskısının bir parçasını oluşturmaktadır.

1 Mayıs gösterilerinin ardından Türkiye genelinde yüzlerce kişi gözaltına alındı. İstanbul’da Taksim Meydanı’nın 1 Mayıs gösterilerine kapatılmasını protesto ettikleri için 70’ten fazla kişi tutuklanarak cezaevine gönderildi. Beş kişinin tutuklanma nedeni, daha önceki bir gösteride Erdoğan hükümetinin İsrail ile işbirliğini protesto etmeleriydi.

Bunu, “Kobani davası”nda, aralarında Halkların Demokratik Partisi’nin (HDP) eski eş genel başkanları Selahattin Demirtaş ve Figen Yüksekdağ’ın da bulunduğu siyasetçilere ağır hapis cezaları verilmesi izledi. 24 sanık hakkında çeşitli suçlamalardan toplam 408 yıl 3 ay hapis cezası verildi.

DEM Parti’nin belediyelerin önünde “nöbet” eylemi başlatma ve baskıyı protesto etme çağrısının ardından Hakkâri, Iğdır, Tunceli, Muş, Ağrı, Batman, Siirt, Mardin, Bitlis ve Van’da gösteri ve yürüyüşlerin anayasaya aykırı bir şekilde yasaklandığı duyuruldu. Bu yasağa karşın Kürt illerinde ve ülke genelinde protesto gösterileri düzenlenirken, Hakkâri dahil çeşitli yerlerde polis göz yaşartıcı gazla protestoculara saldırdı.

Erdoğan’ın Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP), hayat pahalılığı krizinin ve Gazze’de soykırım devam ederken hükümetin İsrail ile işbirliği yapmasından duyulan toplumsal rahatsızlığın ortasında düzenlenen 31 Mart yerel seçimlerinde milyonlarca oy kaybederek CHP’nin ardından ilk kez ikinci gelmişti.

Erdoğan Nisan ayında DEM Partili belediyelerle ilgili yaptığı açıklamada kayyım atamalarının devam edeceğinin sinyalini vermişti: “Birliğimize ve bütünlüğümüze böylesine kışkırtıcı eylemlerle el uzatmaya kalkanlara bundan önce hukuk zemininde hangi yanıt verildiyse aynısının ortaya konması sürpriz olmaz. Buna bir defa herkesin hazır olması gerekir.”

Kürt siyasetçilere yönelik son devlet baskısı, Suriye’de ABD destekli Kürt milliyetçisi Halk Savunma Birlikleri’nin (YPG) kontrolünde olan “Kuzey ve Doğu Suriye Özerk Yönetimi”nin 11 Haziran’da yerel seçim düzenlemeye hazırlandığı sırada geldi.

Erdoğan, düzenlenmek istenen seçimlere karşı askeri operasyon tehdidinde bulunarak şunları söylemişti: “Terör örgütünün halk oylaması bahanesiyle ülkemizin ve Suriye’nin toprak bütünlüğüne yönelik mütecaviz eylemlerini yakından takip ediyoruz. Daha önce de bu konudaki politikamızı çok net ortaya koyduk.”

Erdoğan şunları ekliyordu: “Türkiye, güney sınırlarının hemen ötesinde Suriye’nin ve Irak’ın kuzeyinde bölücü örgütün bir ‘teröristan’ kurmasına asla izin vermeyecektir. Oldubittiler karşısında daha evvel yapılması gerekiyorsa, ne yapılması gerekiyorsa onu yaptık, aynı durumla karşılaşmamız halinde harekete geçmekten yine çekinmeyiz.”

Suriye’deki Kürt güçlerinin ABD’nin Suriye’deki başlıca vekil gücü haline gelmesinin ardından, hükümet Türkiye’nin güney sınırında Washington destekli bir Kürt devletinin kurulması ve bunun Türkiye içinde benzer eğilimleri teşvik etmesi olasılığından dehşete kapılmış ve 2015 yılında PKK ile yürütülen “barış süreci”ni sona erdirmişti. O tarihten itibaren Suriye’deki askeri operasyonlara içeride Kürt siyasetçilere yönelik baskılar eşlik etti ve bu baskı CHP dahil diğer burjuva partilerinin desteğiyle hayata geçirildi.

Erdoğan hükümeti, Kürt milliyetçisi güçleri ezmek için, TSK’ye üç kez Suriye’yi istila etme emri verdi ve halen ülkenin kuzeybatısını İslamcı vekilleriyle birlikte kontrol ediyor. Bu operasyonlardan ilki, Ağustos 2016’daki “Fırat Kalkanı Harekâtı”; ikincisi ise, Ocak 2018’deki “Zeytin Dalı Harekâtı” idi; üçüncüsü Ekim 2019’daki “Barış Pınarı Harekâtı” idi. 2019’daki harekâttan önce Diyarbakır, Mardin ve Van büyükşehir belediye başkanları görevden alınarak yerlerine kayyım atanmıştı.

DEM Parti’nin Aralık ayında açıkladığı rapora göre, 2015 yılından itibaren en az 22.818 parti üyesi gözaltına alındı. Aralarında eş genel başkanları, milletvekilleri, il ve ilçe eş başkanları, parti yöneticileri ve üyelerinin de bulunduğu en az 4.334 kişi tutuklandı.

Raporda 30 Mart 2014’te seçilen 93 belediye eş başkanının tutuklanıp, 95 belediyeye kayyım atandığı; yine 31 Mart 2019’da seçilen 43 belediye eş başkanının tutuklanıp 48 belediyeye kayyım atandığı ve hâlihazırda 17 belediye eş başkanı, 7 milletvekili ve 14 MYK üyesinin hapiste olduğu belirtiliyordu.

Loading Tweet ...
Tweet not loading? See it directly on Twitter

Demokratik haklara ve siyasi muhalefete yönelik artan saldırılar tüm dünyada egemen sınıfların savaş, soykırım ve işçi sınıfının koşullarına saldırı politikası ile el ele gidiyor. NATO destekli İsrail Gazze’de soykırımı yoğunlaştırırken İran’a karşı Ortadoğu çapında bir savaş kışkırtılıyor. Aynı anda NATO güçleri Ukrayna’da Rusya’ya karşı yürüttükleri savaşı nükleer bir çatışmaya doğru tırmandırıyor.

Egemen sınıfın savaş yönelimi ve demokratik haklara yönelik saldırıları kapitalizmin küresel krizinden kaynaklanmaktadır. Buna karşı mücadele hükümete ya da egemen sınıfın diğer hiziplerine seslenerek verilemez. İleriye giden yol, tüm siyasi tutukluların serbest bırakılmasını sağlayabilecek, demokratik hakları tutarlı bir şekilde savunabilecek, soykırım ve savaşı durdurabilecek tek toplumsal güç olan işçi sınıfını uluslararası sosyalist bir program temelinde seferber etmekten geçmektedir.

Loading