Ankara’da öğretmenler yasa tasarısını protesto ederken işçi sınıfı içinde hoşnutsuzluk büyüyor

Mecliste kabul edilmek üzere görüşülen Öğretmenlik Meslek Kanunu’nu (ÖMK) protesto etmek için Salı akşamı Ankara’da Milli Eğitim Bakanlığı (MEB) önünde toplanan ve meclise yürümek isteyen yüzlerce öğretmen polisin saldırısına uğradı. Polisin gazlı müdahalesinin ardından 11 öğretmen gözaltına alındı. Meclisteki oylama öncesinde eğitim emekçilerinin protestosu Meclis Parkı’nda devam ediyor.

Ankara'da meslek yasasını protesto eden eğitim emekçileri, 10 Temmuz 2024 [Photo: egitimsen on X]

Salı akşamı gözaltına alınan öğretmenlerden Eğitim Sen Ankara 4 Nolu Şube Başkanı Gülhan Şimşek, Evrensel gazetesine şunları söyledi: “İki gencin yerde ayaklar altında hırpalandığını gördük. Ardından 11 arkadaşımız ile gözaltına alındık. Araçta ters kelepçe uyguladılar. Çenemin her iki tarafından darbe aldım, çiğneyemiyorum. Küfürlerle gözaltına alındık.”

Şimşek şunları ekliyordu: “Bazı arkadaşlarımızın burnu kırıldı, ayağından darbedilen arkadaşlarımız var. Üstünde kıyafeti parçalanan arkadaşlarımız var. Gözaltı aracında eğitim emekçisi olduğumuzu söyledik ama polisler küfürle darbetmeye devam etti. Kolluktan şikayetçi olacağımızı ifade ettik.”

Eğitim-İş Sendikası da Salı günü ayrı bir protesto düzenleyerek meclise yürümek istedi. Polisin uzun süre engellemesinin ardından az sayıda temsilcinin meclis önüne yürüyerek burada açıklama yapmasına izin verildi.

Eğitim emekçileri, kanun teklifini, öğretmenlerin iş güvencesini yok edeceği, disiplin yönetmeliği ile öğretmenlerin baskı altına alınacağı, kadrolu çalışma yerine sözleşmeli atamayı devam ettirdiği ve yeni başlayacak veya müfettişler tarafından yetersiz görülenler için bir dizi yeni eğitim ve sınav şartı koşulduğu için reddediyor.

Türkiye’de devlet okullarında yaklaşık 1 milyon 150 öğretmen istihdam ediliyor. Bunlardan 50 bini daha güvencesiz şartlarda çalışan sözleşmeli öğretmenlerken, 90 bini de asgari ücretten az maaş alan ve neredeyse hiçbir güvenceleri olmayan “ücretli öğretmenler.” Özel okullarda ise 180 bin civarında öğretmen çalışıyor. Yeni yasa, on yıllardır izlenen, eğitimin özelleştirilmesi ve eğitim emekçilerinin koşullarının geriletilmesi politikasının bir parçasını oluşturuyor.

Özel sektör öğretmenleri bir süredir taban maaş ve güvenceli çalışma koşulları talebiyle mücadele ediyor. Yasa tasarısında bu talepler görmezden geliniyor. Özel Sektör Öğretmenleri Sendikası’ndan Ozan Fındık Evrensel gazetesine verdiği demeçte konuyla ilgili şunları söyledi: “En büyük talebimiz taban maaş. Özel öğretim kurumlarındaki öğretmenlerin kamu meslektaşlarından aşağı maaş almaması. Belirli süreli iş sözleşmelerinin belirsiz süreli iş sözleşmeleri şeklinde olmasını istiyoruz.”

Eğitim emekçilerinin başkentte polis devleti baskısıyla karşılaşan protestosu, burjuvazinin işçi sınıfının yaşam ve çalışma koşullarına yönelik saldırısını yoğunlaştırdığı koşullarda meydana geldi.

Temmuz itibarıyla resmi yıllık enflasyon yüzde 70’in üzerindeyken, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan hükümeti kemer sıkma politikasını yoğunlaştırıyor. Son haftalarda temel ürünlerden alınan vergilerin büyük oranda artırılmasıyla yeni fiyat artışları gelirken, hükümet işçilerin yaklaşık yarısının maaşı olan asgari ücrete zam yapmayı reddediyor. Geçtiğimiz aylarda, hayat pahalılığı krizi karşısında reel ücretlerin gerilemesinin ve hükümetin Gazze soykırımındaki suç ortaklığının beslediği toplumsal öfkenin artışına tanık olundu.

Bu durum, 2002’den beri iktidarda olan Erdoğan’ın Adalet ve Kalkınma Partisi’nin (AKP) 31 Mart’taki yerel seçimlerde Cumhuriyet Halk Partisi’nin (CHP) gerisinde kalarak ilk defa ikinci olmasında önemli bir rol oynadı.

Bununla birlikte, işçi sınıfı içinde artan muhalefetten ve sınıf mücadelesinde bir patlama olma olasılığından kaygı duyan sadece Erdoğan değil. Seçimlerden sonra Erdoğan’ın CHP lideri Özgür Özel ile “siyasi yumuşama” adı verilen görüşmeler yapması, egemen sınıfın iki ana partisinin tabandan gelen muhalefeti bastırmak üzere safları sıklaştırma ihtiyacını yansıtıyor.

İşçi sınıfına yönelik toplumsal saldırıya, sığınmacılara karşı yıllardır süren gerici kampanyanın yıkıcı sonuçları ve polis devleti baskısı eşlik ediyor.

Haziran sonunda başlayan ve göçmenleri hedef alan pogrom girişimleri sırasında Suriyeli bir çocuk işçi öldürüldü. Çok sayıda kişinin yaralandığı; evlerin, işyerlerinin ve araçların yakıldığı saldırıların boyutu ve şiddetine rağmen gözaltına alınan 1000’den fazla saldırganın neredeyse tamamı serbest bırakılırken yalnızca 28 kişi tutuklandı.

Buna karşılık, geçtiğimiz ay Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi’nden (DEM Parti, eski HDP) seçilmiş Hakkâri Belediyesi Eş Başkanı Mehmet Sıddık Akış tutuklandı ve yerine kayyım atandı. Mayıs ayında İstanbul’da Taksim Meydanı’nın 1 Mayıs gösterilerine kapatılmasını protesto ettikleri için 70’ten fazla kişi tutuklandı.

Eğitim emekçilerine yönelik saldırı, hükümetin sosyal ve demokratik haklara yönelik kapsamlı saldırılarının bir parçasıdır. Ancak bu saldırıya, yıllardır eğitimin özelleştirilmesine ve eğitim emekçilerinin koşullarının geriletilmesine karşı birleşik bir mücadeleyi örgütlemenin önünde engel olduklarını kanıtlayan sendika bürokrasilerine güvenerek karşı çıkılamaz.

Eğitim emekçilerini ve kamusal eğitimi hedef alan kapitalist saldırıya karşı mücadelede ileriye giden yol, sektörel ve sendikal bölünmüşlüğü aşan, tabandan bağımsız bir sınıf hareketinin inşa edilmesinden geçmektedir.

Hükümetin kemer sıkma politikaları kapsamında asgari ücrete zam yapmayı reddetmesi, şimdiden çeşitli yerlerde fiili grevleri tetikledi. Elazığ’daki Eti Krom madeninde çalışan yaklaşık 600 işçi, Temmuz başından beri ikramiye ve taban maaşa zam talebiyle grevde. CHP’nin yönetimde olduğu İzmir Büyükşehir Belediyesi’nde çalışan kamu emekçileri toplu sözleşmedeki taleplerin kabul edilmesi için geçtiğimiz hafta bir gün iş bırakırken, Salı günü Adana PTT Kargo İşleme Merkezi’ndeki taşeron işçiler aşırı çalışma ve düşük ücretleri protesto ederek iş bıraktı.

İşçi sınıfı içinde artan hoşnutsuzluk, Salı günü Türk-İş, DİSK ve Hak-İş’in nefret edilen liderlerinin kaygı içinde bir araya gelerek ortak açıklama yapmasına yol açtı. Üç büyük sendika konfederasyonunun liderleri, “Enflasyon, vergide adalet ve ücret zammı” başlıklarıyla yapılan ortak açıklamada asgari ücretin artırılmasını talep ettiler ancak herhangi bir eylem veya grev çağrısı yapmadılar.

Sendika bürokrasilerini bir araya getiren şey, kendi kontrolleri dışında bir fiili grev hareketinin patlak vermesini engelleme amacıdır. İşçi sınıfının ortak sosyal ve demokratik talepleri temelinde böyle bir hareketin geliştirilmesi, sendikal aygıtlardan bağımsız taban komitelerinin inşa edilmesini gerektirmektedir. Taban Komitelerinin Uluslararası İşçi İttifakı, dünya çapında işçilere bu ortak mücadelede ihtiyaç duydukları aracı sağlamaktadır.

Loading