Suriye Demokratik Güçleri (SDG), perşembe günü sosyal medya hesabından Suriye ordusunun askeri yapısı içinde yer alacak üç tümenin kendisine bağlı kalması konusunda ön anlaşmaya varıldığını duyurdu. Duyurunun, çarşamba günü ABD Kongresi’nden Suriye’ye yönelik yaptırımları kalıcı olarak kaldırma kararı çıkmasının hemen ardından gelmesi, ABD emperyalizminin belirleyici rolüne işaret ediyor.
Fiili “Kuzey ve Doğu Suriye Demokratik Özerk Yönetimi Bölgesi”nin meclisi işlevi gören Suriye Demokratik Meclisi’nin (MSD) İlişkiler Ofisi Eş Başkanı Hasan Muhammed Ali, Rûdaw Radyo’da yaptığı açıklamada Suriye Savunma Bakanlığı’nın, SDG’nin El Kaide kökenli Heyet Tahrir el-Şam (HTŞ) önderliğindeki Şam rejimine entegrasyonu konusunda yeni bir teklif yaptığını açıklamıştı.
Ali, “ABD, Fransa ve İngiltere, Suriye için merkezi olmayan bir çözüm konusunda hemfikir. Yeni Devlet Başkanı Ahmed eş-Şara’nın da âdem-i merkeziyetçilik konusunda esneklik gösterdiği belirtiliyor,” demişti.
Aralık 2024’te Rusya ve İran destekli Devlet Başkanı Beşar Esad rejiminin HTŞ önderliğindeki İslamcı cihatçı milisler tarafından devrilmesinin ardından ABD ve Türkiye dahil bölgesel müttefikleri, SDG ile yeni Şam rejimi arasında bir anlaşma sağlamaya çalışıyordu.
Buna karşılık, Suriye’nin güneyindeki işgalini genişleten ve ülkenin askeri altyapısını geniş kapsamlı hava bombardımanına tutan İsrail, Ankara yanlısı merkezi bir Şam rejimi yerine, nüfuzunu sürdürebileceği bir “âdem-i merkeziyetçi” siyasi yapının oluşturulmasını istedi. İsrail Gazze’deki Filistinlilere soykırım yaparken, Dürzilerin yanı sıra Alevilerin ve Kürtlerin savunucusu pozu takındı.
SDG Genel Komutanı Mazlum Abdi’nin 100 bin kişiden oluştuğunu belirttiği SDG silahlı kuvvetlerinin ve fiili özerk yönetimin Şam rejimi ile bütünleşmesi için Suriye’nin seçilmemiş Devlet Başkanı eş-Şara ile Abdi, Alevi azınlığa yönelik katliamların ortasında, 10 Mart 2025 tarihinde anlaşmaya varmıştı. Ancak bugüne kadar söz konusu “bütünleşme”nin nasıl olacağı konusunda ilerleme sağlanamamıştı.
Washington, 2011’de kışkırttığı rejim değişikliği savaşındaki iki müttefiki, SDG ile HTŞ arasında bir iç savaşın engellenmesini ve bir anlaşmaya varılmasını kritik önemde görüyor.
ABD’nin ana hedefi, Rusya ve Çin’in Ortadoğu’nun kaynaklarına ve ticaret ve enerji rotalarına erişimini engellemek için bölgeyi tam tahakkümü altına almaktır. Bu politika Rusya ve Çin’in bölgedeki başlıca müttefiki olan İran karşıtı bir eksen üzerinde inşa ediliyor ve İran’ın emperyalist hakimiyet altına alınmasını da amaçlıyor. İsrail ile Körfez monarşileri arasındaki İbrahim Anlaşmaları bu yönelimin bir parçasıydı. Gazze’de devam eden soykırım ve yeni sömürgeci plan, Lübnan’da Hizbullah’ın başının ezilmesi, Yemen’in bombalanması, Suriye’de Esad rejiminin devrilmesi ve İran’a karşı emperyalist saldırı bu geniş kapsamlı yönelimin sonuçlarıdır.
SDG-HTŞ anlaşması ve ABD Kongresi’nin yaptırımları kaldırma kararı öncesinde, cumartesi günü Suriye’nin Palmira kentinde ABD’li askerlere yapılan bir saldırıda iki ABD askeri, bir ABD’li çevirmen ve iki Suriye güvenlik görevlisinin öldüğü duyuruldu. Bunlar, 2020’den beri Suriye’de bir çatışmada öldürüldüğü bildirilen ilk ABD askerleri.
Suriye güvenlik güçleri içine sızmış bir IŞİD militanının yaptığı iddia edilen saldırı öncesi ABD güçleri ve Suriye askeri konvoyu ortak devriye yürütmüştü. ABD Başkanı Donald Trump, 10 Kasım’da Beyaz Saray’da, eş-Şara ile bir araya gelmiş ve görüşmenin ardından Suriye’nin IŞİD’e karşı mücadele eden uluslararası koalisyona katıldığı duyurulmuştu.
İsrail basını, bu saldırıyı Şam rejimine güvenilemeyeceğinin bir işareti olarak yorumlayarak Suriye’deki kendi işgalini meşrulaştırmaya çalıştı. Jerusalem Post’ta Seth J. Frantzman, ABD’nin çıkarına olan, SDG’nin Şam destekli güçlerle entegre olmasıdır ve bu yapılırken, IŞİD zihniyetli kişilerin veya diğer radikallerin bu birleşmeyi raydan çıkarmasına izin verilmemeli diye yazdı.
Haberlere göre Washington, İsrail’in Suriye’deki ABD planlarını sekteye uğratmamasını istedi. Pazartesi günü ABD’nin Ankara Büyükelçisi ve Suriye Özel Temsilcisi Tom Barrack, İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu ile bir görüşme yaptı. Şarkul Avsat’ın İsrail basına dayandırdığı habere göre, Barrack Suriye konusunda “ABD’nin ‘kırmızı çizgilerini’ özetledi, Trump’ın Suriye’de istikrar görmek istediğini vurguladı ve sık sık yapılan İsrail operasyonlarının ülkeyi istikrarsızlaştırma riski taşıdığı konusunda uyarıda bulundu.”
SDG ise saldırının, Kürt güçlerin ve IŞİD’e karşı mücadelenin önemini teyit ettiğini savundu. SDG “bu savaşı Suriye coğrafyasının her yerine taşımaya ve nerede olursa olsun terörü ortadan kaldırmak için tereddütsüz çalışmaya tam hazır olduğunu” ilan etti. SDG, ABD’nin “IŞİD’le savaş” sürecinde Washington’ın Suriye’deki başlıca vekili olarak ortaya çıkmıştı. Aynı dönemde SDG’nin kontörlündeki bölgelerde ABD üsleri kuruldu ve halen bölgede 2000 kadar Amerikan askeri bulunuyor.
SDG’nin HTŞ rejimi ile anlaşma süreci Türkiye’deki Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan hükümeti tarafından da yakında takip ediliyor. Suriye’nin kuzey batısındaki çeşitli yerleri askeri olarak kontrol etmeyi sürdüren Ankara, SDG’nin “ayrı bir birim” olarak Suriye ordusuna entegrasyonunu bugüne kadar olumsuz yaklaştı. Türkiye Suriyeli Kürt güçlerin herhangi bir yasal statü elde etmeden kendini tasfiye ederek yeni Şam rejimine tabi olmasını savunuyor ve bunun için HTŞ üzerindeki nüfuzunu kullanıyordu.
Ankara’nın Kürdistan İşçi Partisi’ne (PKK) silah bıraktırmak için örgütün hapisteki lideri Abdullah Öcalan ile yürüttüğü müzakerelerde, Öcalan’ı önder olarak gören SDG’nin geleceği önemli bir yer tutuyor. Erdoğan ve Öcalan, İsrail’in Filistin, Lübnan, Suriye ve Ortadoğu genelinde artan etkisine karşı bir o kadar gerici bir “Türk, Kürt, Arap” ittifakını öne sürmüş durumda.
Son günlerde üst düzey Türk yetkililer SDG’nin 10 Mart mutabakatına uygun olarak yıl sonuna kadar kendini tasfiye etmesini ve Suriye ordusuna katılmasını, aksi taktirde askeri operasyon dahil seçeneklerin masada olduğu tehdidinde bulundu.
Perşembe günü TRT World kanalına konuşan Dışişleri Bakanı Hakan Fidan SDG’nin “zaman kazanmaya çalıştığını ve belki de İsrail’in yol açabileceği bir bölgesel krize umut bağladıklarını” düşündüğünü belirtti. 10 Mart’ta varılan mutabakatın daha fazla geciktirilmeden hayata geçirilmesini isteyen Fidan “Yeniden askerî yöntemlere başvurma ihtiyacının ortaya çıkmasını istemiyoruz. Ancak ilgili tarafların sabrı tükeniyor,” dedi.
Hakan Fidan 11 Aralık’ta El Cezire’ye yaptığı açıklamada da “İsrail’in Suriye’deki hareketliliği ile SDG’nin açıkçası isteksizliği arasında bir ilişki var, bir orantı var… şimdi daha farklı işaretler ve sinyaller aldığı için İsrail’den, [SDG’nin omurgasını oluşturan, PKK’nin kardeş örgütü] YPG’nin gerekli adımları atmaktan imtina ettiğini görüyoruz,” diyerek İsrail’i suçlamıştı.
7 Aralık’ta, SDG lideri Abdi, Jerusalem Post’ta soykırım yanlısı Siyonist Qanta Ahmed’e verdiği röportajda, İsrail ile iddia edilen ilişkilere hiç değinmeden şunları söyledi: “Başkan Trump, Suriye'yi yeniden büyük yapmak istiyor. Bunu yaparken, SDG'yi desteklemelidir. SDG, IŞİD'e karşı küresel koalisyona dahil edilmeli ve SDG, Suriye'nin yeni hükümetine dahil edilmelidir.” Abdi, şunu ekliyordu: “Suriye'de gücün ademi merkeziyetçileştirilmesi için ABD'nin desteğine büyük ihtiyaç var.”
Trump’ın sözde “Suriye’yi yeniden büyük yapma” planını destekleyen Abdi, Suriye’nin 2011’den beri yerle bir olmasının arkasındaki başlıca güç olan ABD emperyalizmini Suriye’nin kuzeydoğusunda kalmaya çağırdı: “Şam'ın iç istikrarı için ABD'nin Kuzeydoğu Suriye'de kalması gerekiyor.”
Abdi, İran’a karşı ABD ile birlikte çalışmaya hazır olduğunun altını çizdi: “Ancak İran şu anda daha zayıf olsa da, hala vekil grupları yeniden oluşturmaya çalışıyor. SDG, Suriye'yi korumak için ABD ve diğer aktif güçlerle işbirliği yapmaya hazırdır.”
Bu açıklamalar, Dünya Sosyalist Web Sitesi’nin Kürt milliyetçiliğinin iflasına dair analizini bütünüyle doğrulamaktadır. Suriye ve diğer yerlerdeki Kürt hareketi, tıpkı Türk burjuvazisi ve devleti gibi NATO ve emperyalizm yanlısı gerici bir harekettir ve bu yüzden Kürt halkının demokratik ve sosyal özlemlerini savunmaktan doğası gereği acizdir.
Tüm uluslardan, dinlerden ve mezheplerden Ortadoğulu emekçiler, kaderlerinin, 35 yıldır bölgeyi mahveden emperyalist güçlerle ya da onların Türkiye veya İsrail gibi gerici müttefikleriyle ittifaklara tabi kılınmasını reddetmeli ve kendi bağımsız sınıf çıkarları temelinde tüm bu güçlere karşı Ortadoğu Sosyalist Federasyonu uğruna mücadelede birleşmelidir. Dördüncü Enternasyonal’in Uluslararası Komitesi’nin (DEUK) Türkiye şubesi olan Sosyalist Eşitlik Partisi’nin uğruna mücadele ettiği perspektif budur.
