Perspektif

HDP ve sahte sol, sığınmacı ve Kürt karşıtı programına rağmen Kılıçdaroğlu’nu desteklemeyi sürdürüyor

Dün, Kürt milliyetçisi Halkların Demokratik Partisi (HDP), Kılıçdaroğlu’nun gerici kampanyasına karşı artan halk muhalefetine rağmen, Pazar günkü ikinci turda cumhurbaşkanı adayı Kemal Kılıçdaroğlu’na desteğini yineledi.

Kemal Kılıçdaroğlu, Ocak 2023 [Photo by Cumhuriyet Halk Partisi / CC BY-NC-SA 4.0]

HDP’nin ve çok sayıda sahte sol grubun 14 Mayıs’taki ilk turda görevdeki Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’a karşı desteklediği Kılıçdaroğlu, yaklaşık 2,5 milyon oy farkla ikinci oldu. Kılıçdaroğlu’nun buna yanıtı, sığınmacı karşıtı bir kampanyanın yanı sıra, aşırı sağcı Zafer Partisi’nin oylarını almayı hedefiyle, Çarşamba günü Ümit Özdağ ile bir protokol imzalamak oldu.

Protokol, NATO’nun Afganistan, Irak ve Suriye’deki savaşlarından kaçan yaklaşık 4 milyon sığınmacıyı bir yıl içerisinde sınır dışı etmeyi taahhüt ediyor. Bununla, iç hukuk ve Türkiye’nin taraf olduğu uluslararası anlaşmalar açıkça ihlal edilerek sığınma hakkı fiilen ortadan kaldırılıyor. Protokol ayrıca Erdoğan’ın binlerce HDP’liyi tutuklamak, Kürt illerinde seçilmiş HDP’li belediye başkanlarını görevden almak, Suriye ve Irak’a yasa dışı sınır ötesi askeri harekâtlar düzenlemek için kullandığı bahane olan “terörle mücadele”yi sürdürme sözü veriyor.

Bu durum, HDP ve sahte solun Kılıçdaroğlu’nun seçilmesinin mevcut gerici rejimi demokratikleştireceği yönündeki iddialarının bir aldatmaca olduğunu ortaya koymaktadır.

Milletvekili seçimlerinde HDP’ye oy veren yaklaşık 5 milyon seçmen arasında öfke artarken, Diyarbakır’daki birçok HDP’li Kürt seçmen BBC Türkçe’ye verdikleri röportajlarda Kılıçdaroğlu’nu kınadı. Kılıçdaroğlu, HDP’nin desteği sayesinde Diyarbakır’da ilk turda oyların yüzde 72’sini almıştı. Bu seçmenlerden biri olan Nurten, Özdağ ile yapılan anlaşmadan dolayı ikinci turda Kılıçdaroğlu’na vermeyeceğini söylüyor ve “Kürtleri terörle eşdeğer gören” anlayışın topluma dayatılmasını protesto ediyordu.

Millet İttifakı’ndaki sağcı partilerin içinden bile Kılıçdaroğlu’nun faşizan politikalarına itirazlar yükseldi. Erdoğan’ın Adalet ve Kalkınma Partisi’nden (AKP) eski başbakan Ahmet Davutoğlu’nun Gelecek Partisi’nden 11 parti kurucusu, protesto amacıyla istifa ettiklerini duyurduğu bir açıklama yaptı. Açıklamada şunlar belirtiliyordu:

“Ülkemize sığınan, güven ve barış içinde yaşamaktan ve hayatta kalmaktan başka amacı olmayan mültecileri aşağılayan bir dilin yanında olmayacağız. Göçmen politikasını eleştirmek, daha esaslı ve doğru bir politika önerisi sunmak varken, Naziler gibi mültecileri kamyona doldurup sınır dışına atma vaadinde bulunanların tam karşısında olacağız.”

Daha önce AKP milletvekili olan ve şimdi CHP’den milletvekili seçilen DEVA Partisi Genel Başkan Yardımcısı Mustafa Yeneroğlu da “Ötekileştirilenin kimliğine bakmam, kötülüğün izahatını dinlemem. İnsan onurunu ayaklar altına alan her politikayı ayaklarımın altına alırım,” diyerek eleştirisini dile getirdi.

HDP ve Yeşil Sol Parti (YSP) liderleri ise dün yaptıkları basın açıklamasıyla, Kılıçdaroğlu’nu ikinci turda destekleme tavırlarının değişmediğini ilan ettiler.

Kılıçdaroğlu’na yönelik göstermelik eleştirilerle seçmenleri yatıştırmaya çalışan açıklamada şunlar belirtildi: “Toplumdaki demokratik değişim direncini kıran, sömüren, sönümlendiren veya oyalayan hiçbir siyasi anlayışı doğru bulmayız. Bu tür yaklaşımlara karşı da demokratik mücadelemizi sonuna kadar sürdürürüz. Dün Zafer Partisi ve CHP arasında imzalanan protokolü de bu minvalde değerlendirdik ve eleştirilerimizi de kamuoyuyla paylaştık.”

Gerçekte ise, HDP-YSP’nin Çarşamba günü yaptığı kısa açıklamada kayyum atama tehdidinden şikâyet edilmiş ancak bir yıl içinde milyonlarca sığınmacının sınır dışı edilmesi planına sessiz kalınmıştı. Dünkü açıklamada bu konuya ilişkin birkaç satır eklenmiştir.

“Göçmen veya mültecileri siyasi çıkarların malzemesi haline getirmek yanlıştır ve insani değildir,” diyen HDP-YSP, sinik bir şekilde şöyle devam ediyordu: “Bu tablonun sorumlusu mağdur olan göçmen ya da mülteciler değil doğrudan doğruya savaş politikalarında ısrar eden, ekonomik ve siyasi rantı için sığınmacıları araçsallaştıran iktidardır. Mülteci ve göçmen sorunu ancak savaş politikalarına karşı güçlü bir barış mücadelesi verilerek çözülür.”

Yani HDP, siyasi çıkar uğruna masum kadın, erkek ve çocuk sığınmacıları mağdur eden, yanlış ve insanlık dışı politikalara sahip bir adayı desteklediğini kabul etmektedir. Bu, HDP’nin kendi iflasının ilanıdır.

Kuzey Afrika, Ortadoğu ve Orta Asya’da milyonlarca insanı evlerini terk etmeye ve temel haklardan yoksun bir sefalet içinde başka ülkelerde yaşamaya zorlayan, Stalinist bürokrasinin 1991’de Sovyetler Birliği’ni dağıtmasından bu yana aralıksız devam eden emperyalist savaşlar ve rejim değişikliği operasyonlarıdır. Hem Türk hem de Kürt burjuvazisi bu suçlara ortaklık etmiştir.

HDP-YSP’nin “Savaş politikalarına karşı güçlü bir barış mücadelesi” iddiası da bir sahtekârlıktan ibarettir. HDP, Erdoğan’ın meclise getirdiği Finlandiya’nın NATO üyeliğine karşı çıkmamış ve ülkenin “güvenlik kaygılarını meşru” bulduğunu ilan etmiştir. Böylece HDP, Finlandiya’nın Rusya’yla savaşan NATO’ya girmesine destek olmuştur.

NATO’ya Erdoğan’dan daha iyi bir müttefik olmayı taahhüt etme ve TÜSİAD’ın ekonomi programını alma başta olmak üzere halk tarafından tutulmayan politikalar benimseyen Kılıçdaroğlu, sığınmacı karşıtlığı kışkırtarak ve “terörle mücadele” operasyonları bahanesiyle burjuva devletin baskı aygıtına başvurarak işçi sınıfının muhalefetini bastırmayı planlamaktadır.

Bütün bunlara rağmen Kılıçdaroğlu, HDP’nin yanı sıra başlıca sahte sol partilerin desteğini korumuştur. Bu, onları emperyalizmin, kemer sıkma politikalarının ve polis devleti yönetiminin iflas etmiş ve gerici araçları olarak ifşa etmektedir.

HDP’nin müttefiki Türkiye İşçi Partisi (TİP), Kılıçdaroğlu’nun işçileri ulusal temelde bölmeyi amaçlayan kirli kampanyası karşısında sessiz kaldı ve Kılıçdaroğlu’nu coşkuyla desteklemeyi sürdürüyor.

TİP lideri Erkan Baş, Sözcü TV’de gelen soruya yanıt vermek zorunda kalınca Kılıçdaroğlu’nun adını anmadan ve onu kınamadan, “Bu meseleyi toplumun duygularına hitap eden bir güncel politik enstrüman haline getirmemek lazım,” dedi.

Baş, AKP’nin dış politikasının yerine Ortadoğu’da “barışçıl” bir politikaya geçilmesi çağrısında bulunduktan sonra, tutarsız bir şekilde, bölgedeki baş savaş kışkırtıcıları olan ABD emperyalizmini ve müttefiklerini savaş krizini çözmeye davet ederek şunları söyledi: “Suriye’nin bir iç savaşa sürüklenmesi sürecinde payı olan İsrail’in, ABD’nin, Körfez ülkelerinin, hepsinin bu sürecin telafisi noktasında sorumluluk üstlenmesini zorlayacak bir uluslararası hukuk işletilmesi gerekiyor.”

Yunanistan’daki Syriza’nın Türkiye’deki kardeş partisi olan Sol Parti de Çarşamba günü yaptığı açıklamada şunları belirtiyordu: “… halkın hiçbir talebini dikkate almayan, sığınmacı karşıtlığını kışkırtarak milliyetçi, sağ bir eksene sıkışan muhalefet anlayışıyla ülkenin ekonomik ve sosyal krizlerinin aşılamayacağı açıktır. SOL Parti, etnik ve mezhepsel temelli ayrışmalar üzerinden yükselen gerici faşist siyasetler karşısında mücadelesini sürdürmeye devam edecektir.”

Sol Parti, buna rağmen “siyasal İslamcı faşizme son vermek için Kemal Kılıçdaroğlu’nu desteklemeye devam” edeceğini ilan etti. Yani Sol Parti, faşizmle mücadele etmek için faşist olarak nitelendirdiği politikalar öne süren bir adayı desteklemesi gerektiğini savunmaktadır.

HDP ve TİP ile birlikte Emek ve Özgürlük İttifakı’nda yer alan EMEP’in lideri Selma Gürkan da dün yaptığı açıklamada “Halkı birbirine düşman eden ırkçı, şoven, milliyetçi politikalara geçit vermemek için, … emperyalistlerle pazarlık masasında pazarlığa konu edilen göçmenlere karşı politikaların karşılık bulmaması için” Kılıçdaroğlu’na destek istedi.

HDP ve sahte sol partilerin Kılıçdaroğlu’na kayıtsız şartsız siyasi teslimiyeti, inkâr edilemez biçimde, emperyalizme bağlılık ve işçi sınıfına düşmanlık ilanıdır. Bizzat kendi itiraflarına göre onlar, faşizan güçlerle ittifak kurmuşlardır. Ne savaşa karşı çıkmakta ne de demokrasiyi savunmaktadırlar. Onlar, emperyalizme yönelen orta sınıfın hali vakti yerinde kesimlerini temsil eden gerici partilerdir.

Dördüncü Enternasyonal’in Uluslararası Komitesi’nin Türkiye şubesi olan Sosyalist Eşitlik Grubu, Erdoğan’ın ve Kılıçdaroğlu’nun emperyalizm yanlısı gerici programları karşısında bir çıkış yolu arayan işçileri ve gençleri, her iki adayı da reddederek işçi sınıfının siyasi bağımsızlığını sağlama uğruna mücadele etmeye çağırıyor. İleriye giden tek yol, işçi sınıfının sosyalist ve devrimci bir program temelinde iktidarı alma mücadelesinde uluslararası ölçekte seferber edilmesinden geçmektedir.

Loading