SSCB’de Stalinizmin yükselişi, Sovyet ve uluslararası işçi sınıfını savaş karşısında feci şekilde hazırlıksız bıraktı. Stalinistleştirilmiş Komünist Enternasyonal’in felaket getiren politikaları, faşist tehdit karşısında Alman işçi sınıfını silahsızlandırmada kritik rol oynadı ve Hitler’in 1933’te iktidara gelmesini sağladı. İspanya’da Stalinistler, iç savaşta Franco’nun zaferine yardım edecek şekilde proletaryanın mücadelesini boğdular.
Ardından, 1936-1938 Büyük Terör’ünde Stalin, Rus İç Savaşı’nda Lev Troçki tarafından eğitilmiş olan Kızıl Ordu’nun tüm önderliği de dahil olmak üzere binlerce devrimci sosyalisti öldürdü. Ağustos 1939’da Stalin, Nazi Almanyası ile bu şekilde “barışı” garanti edebileceğine dair boş bir umutla Hitler ile bir pakt yaptı. Sonuç, Nazilerin Polonya’yı istila etmesi ve Eylül 1939’da II. Dünya Savaşı’nın başlaması oldu.
Bu suçlara rağmen, Sovyet halkı Ekim Devrimi’nin kazanımlarını Nazi istilacılara karşı savunmak için ayaklandı. Lev Troçki’nin 1934’te öngörmüş olduğu gibi, “Rus Devrimi, akışını savaş kanalına yönlendirmek zorunda kalırsa, müthiş ve ezici bir gücü serbest bırakacaktır.” Troçki, 1940’ta Stalinist bir ajan tarafından öldürülmeden önceki son büyük eseri olan Marksizmi Savunurken’de, Sovyetler Birliği’nin yozlaşmış da olsa bir işçi devleti olarak kaldığını ve uluslararası proletarya tarafından emperyalizme karşı savunulması gerektiğini vurguladı. Bununla birlikte, Ekim Devrimi’nin kazanımlarını gerçekten savunmanın tek yolu, bürokrasinin Sovyet işçi sınıfı tarafından siyasi bir devrimle alaşağı edilmesi ve sosyalist devrimin ileri emperyalist ülkelere genişletilmesiydi.
Kızıl Ordu ve Sovyet halkının kahramanca mücadelesi, Nazi Almanyası’nın yenilgisinde belirleyici güç oldu ve 1943’ten itibaren Nazi işgali altındaki Avrupa’da bir devrimci mücadele dalgasına ilham verdi. Faşizmin çöküşünden ve savaşın sona ermesinden sonra kapitalizmin yeniden istikrara kavuşturulmasını mümkün kılan, bu mücadelelere Stalinizmin ihanetiydi.